İstanbul şehri tarihin birçok olayının cereyan ettiği bir tarihi kent; müzeleri, görülecek tarihi yerleri, yaşantısı ve gündelik hayatın içinde unutulan medeniyetleri ile tarihöncesi zamanlardan beri her daim gittikçe büyüyen ve büyümeye de devam eden bir metropol. Antik zamanlardan beri toplumların görmek istediği, merak ettiği, uzaktan baktığı veya içine karıştığı; Avrupa ve Asya’nın köprüsü görevini gören kenttir İstanbul. Binlerce yıldır hakkında efsaneler üretilen, kitaplara konu olan, tarihi araştırmaların yapıldığı ve haladır hemen hemen her gün tarih sahnesinden gizli kalmış bilgilerin, objelerin keşfedildiği kadim kenttir İstanbul.
Dünya’da ve tarihte bir çağ kapatıp yeni bir çağ başlatan tek kenttir İstanbul kenti. Bugün hemen hemen tüm geçmişini müzelerinden, müze eserlerinden ve en eski obje veya yapısına sahip Yarımburgaz Mağarası taş ocaklarından öğrenebildiğimiz gibi, tüm bu geçmişi de zamanla bakımsızlıktan, önem vermemekten kaybedeceğimiz bir kenttir. İstanbul, tarihte birçok isimle anılmış, içinde yaşattığı her medeniyet farklı bir isim vermiştir. Aynı zamanda Paganlar, Ortodokslar, Katolikler ve son olarak Müslüman yönetmiştir.
Buna rağmen herhangi bir anıtsal yapısına veya boğaza bakarak çay yudumlamak günün herhangi bir saatinde çok farklı anlamlar yükler bizlere. Hatta daha beş dakika önce içtiğimiz çayın tadı bile bir sonrakinden farklı gelir. Tarihi yarımada içinde yürümüş olduğumuz kaldırımların altında Bizans kaldırımları, tarihi surlarının içinde zindanları, herhangi bir tarihi hanın altında mahzenleri olduğunu biliriz. Binlerce yıldır var olan bir tarihi şehir bizden ne isteyebilir sizce? Cevaplayalım: saygı! Evet, adına şiirler, hikâyeler, efsaneler yazılan İstanbul kentinin bizden tek istediği saygıdır aslında, sadece tarihe saygı. Çünkü binlerce yıl boyunca İstanbul şehri bize göstermiştir ki, biz insanoğlu zamandan silinsek de, kentler, yapılar, düşünceler kalıcıdır. Ayrıca, İstanbul’da gezilecek önemli müzeleri ve tarihi yerleri ilgili sayfamızda detaylıca bulabilirsiniz.
İstanbul Tarihçesi
Dünya tarihinde günümüze kadar gelen kaç kentin kurulması efsanelerle başlar ki? Aslında bu kentlerden biri İtalya’nın başkenti Roma, diğeri de İstanbul’dur. Roma tarihçisi Tacitus tarafından aktarılan bir efsaneye göre Delphi tanrısı, Megara’lılara ‘körlerin yerleştiği toprakların karşısına’ bir şehir inşa etmelerini emreder. Bu, aslında şehirlerini batı yakası çok daha iyi olan Boğaz’ın doğusunda şehirlerini kurmuş Kalkedon (Khalkedon) sakinlerine bir atıftır. Tacitus, Bizans’ın inşa edileceği yerde balık avlamanın özellikle kolay olduğunu ekliyor ve bunun Bizans servetinin kaynaklarından biri olduğunu açıklıyordu. Bir diğer avantaj ise, şehre mükemmel koruma sağlayan derin bir giriş olan Haliç (Chrysokeras) idi; bir ordu buraya yalnızca batıdan yaklaşabilirdi. Zaten 2000 yıla yakın bir süre sonra da şehir o şekilde fethedilecekti.
Şehrin kurucusu Megara’lı Byzas, yaklaşık M.Ö. 667-658’de Megara’lı yerleşimcilerle, Corinth, Argos ve Boeotia’dan da eklenenlerle gelir ve Byzantion’u kurar. Megara’nın Byzantion’u kuran ana kaynak olduğu, daha sonra Byzantion şehrinin genel yapısının Megara’ya benzerliği öne sürülse de bu konuda kesin kanıt bulunmamaktadır. Peki, İstanbul’daki ilk yerleşimin tarihi bu mudur veya doğru mudur?
Tarihöncesi Dönemde İstanbul Tarihi
Günümüzden binlerce yıl önce Göbeklitepe, Sümerler gibi hatta Hititler ve Miken Uygarlığı veya Mikenler gibi uygarlıklar kendine has coğrafyalarda medeniyetler, kültürler veya topluluklar geliştirmiştir. Antik çağlarda bu dönemlerde İstanbul gibi önemli bir noktada neden bir uygarlık gelişmemiştir diye soracak olursanız, bunun sebebi medeniyetlerin başlamış olduğu çağlarda İstanbul’un bulunduğu bölgenin Avrupa ile Yakındoğu, Akdeniz ile Avrasya arasında bir geçiş noktası, bir tampon bölgesi olarak kullanılıyor olmasıdır. Ancak geçiş noktası özelliğini imparatorluklar kurulmaya başlanınca kaybetmiş ve bir kilit noktası haline gelmiştir.
Yapılan kazılar neticesinde İstanbul ve çevresindeki ilk yerleşimin Yarımburgaz Mağarası’nda Alt Paleolitik Çağ’da (M.Ö. 1.800.00-210.000) olduğu bilinmektedir. Bölgede bulunan Haramidere, Büyük Çekmece, Kemerburgaz gibi yerlerde de Paleolitik Çağ’a ait insan izleri bulunmuştur. Neolitik Çağ’a (M.Ö. 6600-5400) ait izler Fikirtepe, Yenikapı gibi yerlerde görülürken, Kalkolitik Çağ’a (M.Ö. 5400-3200) ait yerleşimler ise Moda, Beşiktaş, Bakırköy Ayamama Deresi, Selimpaşa Höyüğü gibi yerlerde karşımıza çıkmaktadır.
İlk insanlar (Homo Erectus, Homo Neanderthal vs.) İstanbul boğazı ve çevresini göç yolları için kullanmış olmakla birlikte yerleşimde de bulunmuşlardır. Ümraniye, Dudullu, Çatalca ve Şile-Ağva gibi bölgelerde bu dönemlere ait çeşitli ilkel eşyalar bulunmuştur.
Yarımburgaz Mağarası (Mağara Sisteminin) Önemi
Neredeyse 1.000.000 yıllık olan Yarımburgaz mağarası, günümüzde ne yazık ki harap haldedir. Bakımsız ve korunaksız olmuş olsa da İstanbul’un tarihöncesi dönemlerine ve insanın gelişimine dair çok önemli izler barındırmaktadır. Özellikle Tunç Çağı’na (M.Ö. 3000-1200) ait gemi figürlerine sahip duvar resimleri bulunmakta ve Yarımburgaz mağarasının büyük galerisi yanında ise mağara kilisesi bulunmaktadır. Bilindiği gibi Roma İmparatorluğu Hristiyanlığı kabul etmeden önce bu dine inananlar hem gizlenmek hem de ibadetlerini rahatça yapabilmek için mağaraları kullanmıştır. Özellikle Kapadokya bölgesi bu mağara kiliseleri anlamında çok zengin bir bölgemizdir.
Eğer Kanal İstanbul yapılırsa yok olacak olan Yarımburgaz Mağarası içinde Paleolitik Çağ’a ait çeşitli hayvan iskeletleri ve iskelet parçaları ile bilinen ilk ateş ocağından 300.000 yıl eski ateş ocağı bulunmaktadır. Ayrıca Mezolitik Dönem (M.Ö.12000-6800) aletleri ile Neolitik Çağ eşyaları, çanaklar, çömlekler de mağara kazılarında bulunmuştur.
Yarımburgaz Mağarası Keşfi ve Kazıları
Yarımburgaz Mağarası İstanbul’un Başakşehir ilçesi içinde bulunmakla birlikte mağaranın ilk keşfinin ne zaman olduğu bilinmemektedir. Ancak 1869 ve 1870 yıllarında Osmanlı vatandaşı Viyanalı Jeolog Macarlı Miralay Abdullah Bey ( Karl Eduard Hammerschmidt) mağara hakkında bilimsel yayınlar yapmıştır. 1900’lü yılların başında Harun Reşit Kocacan, Rabius Bousquet ve beraberindeki ekip tarafından jeolojik olarak bir kere daha mağara incelenir. Zoolog Raymond Hovasse Yarımburgaz Mağarası’nın tarih öncesi yerleşime uygunluğuna dikkat çeken ilk isimdir. Mağara hakkında arkeolojik incelemeler ise ilk kez 1959 yılında, 1962-1973 yılları arasında Türk Tarih Kurumu Başkanlığı da yapan Ordinasyüs Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu tarafından yapılmıştır.
1963 ve 1965 yılları arasında Arkeolog İsmail Kılıç Kökten, Arkeolog Necati Dolunay ve Şevket Aziz Kansu tarafından mağara tekrar araştırılmış ve sondaj çalışmaları yapılmıştır. Son olarak mağara 1986 ve 1988-1990 yılları arasında tekrar incelenir ve kazılır. 1986 yılında İstanbul Üniversitesinden Arkeolog Prof. Dr. Mehmet Özdoğan danışmanlığında İstanbul Arkeoloji Müzeleri Başkanlığı incelemelerde bulunur. 1988-1990 yıllarında ise Arkeolog Prof. Dr. Güven Arsebük başkanlığında, Arkeolog Prof. Dr. Mihriban Özbaşaran ve Antropolog Prof. Dr. Francis Clark Howell mağarada inceleme ve araştırma yapmıştır.
Yarımburgaz Mağarası ne yazık ki ilgisizlikten ve önem verilmemekten dolayı harap haldedir. Yeşilçam filmlerinin sıklıkla çekildiği mağarada dinamitler patlatılmış, ateşler yakılmıştır. Bundan dolayı tarihöncesi dönemlere ait izlerin çoğu kaybolmuştur. Günümüzde ise mağaranın olduğu bölge TOKİ’ye devredilmiş, mağaranın üzerinde ve etrafında binalar, konutlar yapılmıştır.
Fikirtepe Kültürü
Özellikle Neolitik Çağ (M.Ö. 6600-5400) içinde insanoğlu, gittikçe avcı toplayıcılıktan kopmuştur. Bu dönemde çiftçiliğe ve hayvancılığa geçiş yapmış ve yerleşik bir hayata geçmiştir. 1907 yılında Bağdat Demiryolu çalışmaları sırasında keşfedilen Fikirtepe antik yerleşimi başta olmak üzere İçerenköy, Pendik gibi bölgelerde yapılan kazılarda bu döneme ait birçok ilkel yapı ile ziraatçilikle kullanılan çeşitli taş eşyalar, kap kaçaklar ve hayvan figürinleri bulunmuştur. Fikirtepe’de 1952 yılında yapılan kazılarda balıkçılıkta kullanılan çeşitli kemik zıpkın, iğne ve oltalar bulunmuştur. En önemli buluntu olan altı adet iskelet parçaları ise ne yazık ki kaybolmuştur.
Ayrıca aynı tarihi dönemlerde ilk çiftçiler İstanbul’u kullanarak Yakındoğu’dan Avrupa’ya göç etmeye devam etmiştir. Fikirtepe antik yerleşimi, Türkiye’de bulunan ilk Neolitik Çağ’a ait keşif olarak tarihe geçmiştir. Günümüzde Fikirtepe antik yerleşimine dair hiçbir şey kalmamış olmakla birlikte bölge kentsel dönüşüme kurban gitmiştir. Eldeki veriler artık sadece üniversite arşivlerinde bulunmaktadır.
Fikirtepe ile aynı yıllarda keşfedilen Pendik antik yerleşiminde ise 1980’li yılların başında ve 1990’lı yıllarda kazı yapılmış ancak yeterli veriler sağlanamamıştır. 2015 yılında ise Marmaray çalışmaları esnasında İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Pendik antik yerleşim yerinde bir kurtarma kazısı daha yapmış ve ortaya çıkan tüm verileri belgelemişlerdir. 2015 yılındaki kazılarda bütün bir Neolitik yerleşim yeri 220 metre uzunluğunda kazılmıştır. Yapılan kazılarda barakalar ile kerpiçten yapılmış yapılar, figürinler, çanak ve çömlekler çıkartılmıştır. Ayrıca 40’a yakın iskelet de bulunmuştur. İskelet ve kemikler üzerinde DNA çalışmaları yapılmıştır.
Fikirtepe Höyüğü Kazıları
Fikirtepe Höyüğü 1907 yılında tesadüfen keşfedilmiştir. Aynı yıl yapılan yüzey taramasında bulunan buluntular Stockholm Müzesi’ne götürülmüştür. 1942 yılında ise Türk Tarih Kurumu adına İstanbul Üniversitesi adına Arkeolog Prof. Dr. Halet Çambel, Arkeolog Arif Müfid Mansel ve Arkeolog Kurt Bittel yine bir yüzey taraması yapmıştır. Fikirtepe Höyüğü’nde son kazılar 1952 yılından 1954 yılına kadar Arif Müfid Mansel başkanlığında ve 1962 yılında ise Ordinasyüs Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu başkanlığında yapılmıştır. Yukarıda da dediğimiz gibi Fikirtepe Höyüğü artık yeri bilinmemekle birlikte önemsizliğe ve ilgisizliğe kurban gitmiş, üzerine binalar ve konutlar yapılmıştır.
Tarihöncesi Dönemlerde İstanbul Tarihi İçinde Yenikapı Antik Yerleşimi ve Limanı
Marmaray projesi kapsamında bulunan Yenikapı antik yerleşimi ve limanı son yıllarda İstanbul’da en çok ses getiren kazı çalışması olmuştur. Yapılan kazılarda Osmanlı dönemine ait su kuyuları ve çamurla kaplanmış çeşitli yapılar, Bizans dönemine ait birçok gemi batığı (37 adet) ile gemilerde bulunan ticari eşyalar, Roma dönemine ait çeşitli heykel parçaları gün yüzüne çıkartılmıştır. Ayrıca kazılar esnasında Marmara Denizi’nin henüz yükselmemiş olduğu dönemlere dair çeşitli yapılar da gün yüzüne çıkartılmıştır.
M.Ö. 8000 yıllarına tarihlenen buluntular arasında organik materyaller, ahşap kano kürekleri ve diğer ahşap materyaller, taş aletleri ve içinde cenin şeklinde iskeletlerin olduğu ahşapla kapatılmış mezarlar bulunmaktadır. Kazılarda bulunan başka bir ilginç ve önemli buluntu da yüzlerce ayak izinin tabanda bulunmasıdır. Yapılan çalışmalarda ayak izlerinin giyimli olduğu, yani o dönemin insanının ayaklarına bez parçaları bağladığı tespit edilmiştir.
İstanbul Tarihi Yenikapı Kazıları
Yenikapı kazıları 2004 yılında Marmaray çalışmaları esnasında başlamıştır. Beş ayrı bölgede eş zamanlı başlatılan kazılar Dünya Arkeoloji Tarihi adına çok ses getirmiştir. İstanbul Arkeoloji Müzeleri adına müze müdürü Zeynep Kızıltan başkanlığındaki kazılar İstanbul Üniversitesi işbirliğinde gerçekleşmiştir. Bu kazılarda 58.000 metrekarelik bir alan kazılmıştır. 2013 yılında ise kazılar aktif olarak bitirilmiş ve Ufuk Kocabaş önderliğinde konservasyon çalışmaları yapılmıştır.
Tarihöncesi Dönemlerde Kalkolitik Çağ’da İstanbul Tarihi
Bu döneme ait en önemli buluntular 1927 yılında İngilizlerin yaptığı Sultanahmet Meydanı Hipodrom kazılarından çıkartılmıştır. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin yaptığı Beşiktaş kazılarından da önemli bulgular elde edilmiştir. Her ne kadar Sultanahmet Hipodrom bölgesindeki sondaj kazıları esnasında çeşitli kaplar, çini parçaları, Bizans dönemine ait kurşun borular bulunmuş olsa da Beşiktaş Meydanı’nda yapılan kazılar çok daha önemlidir. Sultanahmet Meydanı kazıları neticesinde Bizans dönemine ait hipodromun genel hatları belirlenmiştir. Beşiktaş’taki kazılar sonucunda Kalkolitik Çağ kurgan mezarları ile iskeletler ve çeşitli figürinler, heykelcikler, baltalar bulunmuştur. Kazılar devam etmektedir.
Sultanahmet Meydanı Hipodrom Kazıları
17 Temmuz 1926 tarihinde Bizans dönemi tarihi eserlerin çıkartılması için British Academy tarafından izin istenilmiştir. Dönemin Bakanlar Kurulu kararı ile kazı çalışmaları 1927 yılında başlamıştır. Aynı yıllarda 1926 yılında Aizanoi antik kazıları, 1927 yılında da Pergamon antik kenti kazıları bulunmaktadır.
Hipodrom kazılarının amacı At Meydanı denilen bölgedeki hipodromun şeklini, yapının bir kısmını gün yüzüne çıkartmaktır. Kazılar yılanlı Sütun ile Alman Çeşmesi arasında yapılmıştır. Kazı başkanı Müzeler Müdürlüğü Kazı Memuru Haydar Bey’dir. 1928 yılında ise British Academy adına Mr. Carson tekrar kazı yapılmasını istemiş amacının ise Bizans Büyük Sarayı’nın bulunması olduğunu açıklamıştır. Yapılan kazılar sonucunda ise Bizans sikkeleri, Türk işi çiniler ve hipodromun bazı temelleri bulunmuştur.
Beşiktaş Kazıları
Beşiktaş Meydanı’ndaki Metro çalışmaları esnasında tarihi öğeler bulunmuştur. Bundan dolayı 2016 yılının Ocak ayında başlatılan Beşiktaş Meydanı kazıları, İstanbul Arkeoloji Müzeleri başkanlığında yürütülmektedir. Yapılan kazılarda, yüzeyin sadece 5 metre kadar altında bulunan objelerin Demir Çağı’na ait olduğu belirlenmiştir. Beşiktaş kazıları halen devam etmektedir. İstanbul Arkeoloji Müzeleri çıkartılan obje, nesne veya materyaller ile mezar parçalarını ileride sergilenmek üzere arşivlemektedir.
İlk Tunç Çağı (Erken Tunç Çağı) ve İstanbul Tarihi
Erken Tunç Çağı döneminde İstanbul’da sadece Yenikapı ve Beşiktaş bölgesinde yerleşim olduğu saptanmıştır. Buna rağmen Anadolu’nun diğer bölgelerinde ve Trakya bölgesinde hızlı bir gelişme yaşanmaktadır. İstanbul’da bu dönemde ise deniz yükselmeye başladığı için şu anda su altında kalan Kalamış koyu ve Avrupa yakasında ise Bakırköy’deki Ayamama Deresi civarında Erken Tunç Çağı yerleşmesi bulunmuştur. Buralardaki yüzey araştırmalarında da çeşitli kap kaçaklar gün yüzüne çıkartılmıştır. Aynı döneme ait Selimpaşa Höyüğü de kazılmış ve Erken Tunç Çağı eşyaları, ok uçları bulunmuştur. Silivri Cambaztepe kurganı da bu dönemi anlamamız açısından önemli bulgular vermiştir.
Khalkedon Antik Kenti
Tarihöncesi dönemlerde veya antik dönemlerde İstanbul Tarihi konusu içinde Khalkedon’dan söz etmemek olmaz. Tunç Devri kendi içinde üç döneme ayrılmaktadır. Bunlar Erken Tunç Çağı (M.Ö. 3000-2000), Orta Tunç Çağı (M.Ö. 2000-1550) ve Geç Tunç Çağı’dır (M.Ö. 1550-1200’li yıllar). İstanbul içinde antik yerleşimler her daim merak edilmektedir. Bu konuda ismi bilinmesine rağmen yeri yakın zamana kadar bilinmeyen Khalkedon ayrı bir öneme sahiptir. Khalkedon, İstanbul’un ilk kuruluşu sayılan Byzantion kenti kurulurken kuruluş efsanesine ismi karışmıştır. Khalkedon, bu efsaneye göre ‘Körler Ülkesi’dir. Çünkü Haliç’in güneyindeki yarımadanın güzelliği görülememiş ve şimdiki Kadıköy tarafına kurulmuştur.
İstanbul Tarihi Hakkında Az Sayıda Çalışmalar
Yakın zamana kadar yapılan az sayıdaki çalışmaya istinaden günümüzde Kayışdağ civarından çıkıp Kalamış Koyu’na dökülen Kurbağalı Dere civarında çeşitli antik izler ve eşyalar bulunmuştur ve bunların tarihleri de M.Ö. 3000-1500 yıllarına işaret etmektedir. Khalkedon isminin ilk kez Herodot yazılarında geçtiği bilinmektedir. Anadolu yakasında bu döneme ait birçok çeşitli aletler veya eşyalar, süs eşyaları yüzey çalışmalarında veya kazılarda bulunmuştur. YHT (Yüksek Hızlı Tren) çalışmaları esnasında 2018 yılında Mayıs ayında Haydarpaşa Garı peronları civarında çeşitli yapılar ve izler bulunmuştur. Bunun üzerine YHT çalışması durdurulmuş ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri söz konusu yerde bir çalışma başlatmıştır.
Yapılan kazılar neticesinde yıllardır yeri bilinmeyen ancak Tarihöncesi dönemlerde İstanbul tarihi içinde ismi geçen bölgenin Khalkedon antik kenti olduğu duyurulmuştur. 300.000 metrekarelik alandaki kazılarda binlerce sikke, insan iskeletleri ve kafatasları ile birçok mimari yapı bulunmuştur. Katmanlar şeklinde en üstte 1872 yılına ait bir Osmanlı yapısı ile başlayan Khalkedon antik kenti şu anda en altta M.Ö. 5.yy’a ait bir yapı ile bitmektedir. Aradaki katmanlarda ise 5.yy’a ait kilise ile yine çeşitli mimari yapılar bulunmaktadır.
Not: Yazıdaki fotoğraflar temsili olarak eklenmiş olup, yazıdaki dönemleri yansıtan objelerdir.
Ayrıca Tarihöncesi Dönemlerde İstanbul Tarihi İle İlgili Linkler:
İstanbul kenti tarihi Byzantion dönemi
İstanbul Tarihçesi Byzantium tarihi
İstanbul Tarihi Bizans Dönemi
İstanbul Konstantiniyye Tarihi
İstanbul Tarihi Cumhuriyet Dönemi
Kültürün Doğa İle Bütünleştiği Bir ‘Dünya Kentinin’ Uzak Geçmişi Tarihöncesi Dönemde İstanbul
İstanbul bilgileri Konstantinopolis tarihi
İstanbul Ayasofya tarihi
İstanbul Aya İrini tarihi
İstanbul Kariye tarihi
Yarımburgaz Mağarası’nda Son Durum – Doç. Dr. Şengül G. Aydın