Nasıl İstanbul Türkiye’nin ilk akla gelen şehri ise New York City de Amerika Birleşik Devletleri’nin en ünlü ve en popüler şehridir. ABD’nin başkenti Washington DC olsa da, ülke tarihinde sadece 5 yıllığına başkentlik yapmış New York’u hala başkent sanan kişilerin sayısı azımsanamayacak kadar fazladır. Ülkenin orta Atlantik kesiminde ve kuzeydoğusunda bulunan New York eyaletinin batısında Atlantik Okyanusu kenarında yer alan New York City 9 milyon nüfusuyla hem eyaletin hem de ülkenin en büyük kentidir.
Değil Amerika’nın, dünyanın kalbinin attığı şehirdir New York City. 170’den fazla dil konuşulan ve her üç kişiden biri göçmen olan New York, dünyanın en kalabalık metropollerinden biridir. Büyük elma (Big Apple) olarak da anılan kentin lakabı 1920’lerde at yarışları sebebiyle şehre verilmiş ve 1970’lerde bir reklam kampanyasında kullanılınca o kadar ilgi görmüş ki şehir logosu kocaman bir kırmızı elma olarak kullanılır olmuş. Ayrıca 1807 de Washington Irwing tarafından kullanılan ve yine yıllar sonra Batman serisinde tekrar popülerleşen Gotham da şehrin karanlık yüzünü anlatan lakabıdır. Metropolis, kaynayan kazan (melting pot), ışığın şehri (city of light), kültürün şehri, herşeyin şehri, dünyanın başkenti, kısaca evrenin merkezi :)
“New York, Paris gibi değildir, Londra gibi de değildir, Spokane’in altmışla çarpılmışı ya da Detroit’in dört katı da değildir. New York her zaman kendine özgü New York’tur ve hep öyle kalacaktır.” E.B. White
New York fotoğrafları için tıklayınız
New York’a Ne zaman ve Nasıl gidilir
İster gece, ister gündüz, ister uçakla, ister arabayla, otobüsle, trenle gelin, ister yürüyerek Brooklyn köprüsünü geçin New York şehrinin silueti göz alıcı ve etkileyicidir.
Şehirde 7 tanesi ana olmak üzere 76 tanesi suyun üstünden geçen 2027 adet köprü bulunmaktadır.
Dünyanın gözbebeği olan bu kentin üç adet uluslararası havaalanı bulunur, John F. Kennedy, La Guardia ve Newark. Şehrin göbeğinde bulunan Grand Central binası ana gar binasıdır, bunun yanı sıra World Trade Center içinde yıkılmadan önce bulunan ve banliyöleri birleştiren Penn istasyonu da yenilenmiştir. İnternette bulunan binlerce siteden ulaşım, bilet bilgileri ve saatler konusunda bilgi alabilirsiniz. Deneyimlere dayanarak söyleyebiliriz ki şehrin içinde ve etrafında iyi bir metro ve banliyö ağı bulunduğu için taksi yerine metro ve tren tercih etmeniz daha ekonomiktir. Şehrin göbeğinde yani Manhattan’da ise tek önerimiz olacaktır, yürüyün! Özellikle mesai saatlerinde ve çıkışında inanılmaz trafiklerle karşılaşmanız çok yüksek ihtimaldir. Yüksek binaların arasında kendinizi kaybedeceğinizden eminiz, ama bastığınız yere de dikkat edin, New York’un alameti farikası bir metro duman bacasına düşmeyesiniz.
New York City Parkları Önceden Mezarlıktı
Suç oranı 1990’larda Robert Guiliani’nin çabalarıyla çok çok azaldı. Fakat yine de tedbiri elden bırakmayın deriz. Metro istasyonları dünyanın başka yerlerindeki metrolar gibi bakımlı ve geniş değil, dar, alçak ve izbe mekanlar çoğunlukla. Bunun için metroda kendinizi ve eşyalarınızı güvene alın ve gece kullanırken dikkatli olun. Tenha ya da karanlık sokaklarda gezinmeyin. Karanlık çöktükten sonra kalabalık olmayan parklarda dikkat edin, New York parkları gündüz muhteşem olsalar da şehrin en güzel parkları bir zamanlar mezarlık olduğu için gece pek tekin değildirler :)
New York City’de her keseye uygun konaklama imkanı mevcut, lüks otellerden hosteller ya da pansiyonlara varana kadar. Önerimiz yorumu çok olan ve önerilen otelleri tercih etmenizdir. Bazen hiç beklemediğiniz bir pansiyonun bile çok hoş ve rahat olabileceğini göreceksiniz. Manhattan, kiraların ve ev fiyatlarının astronomik olduğu bir bölgedir, bundan dolayı ev kiralamak yerine otelde kalmak daha uygun bir tercihtir. Uzun kalacaksanız ve ev kiralayacaksanız eğer şehir merkezini değil dışını tercih etmek gerekir. Otelinizin yerini seçerken şehirde ne için kalacağınızı ve nerelere gideceğinizi iyi hesaplayın, Manhattan’da yürüyerek gezecekseniz gidip Bronx’da kalmayın.
Aynı durum yemek için de geçerlidir. Bir cafeden kahvenizi ve bagelinizi alıp parkta oturup yiyebilir, bir İtalyan restoranında pizza ile, bir Delicatessen’de şarküteri ile ya da bir Çin restoranında noodle ile karnınızı doyurabilirsiniz. Veya paranıza kıyıp Oyster Bar ya da Hudson River’ı gören şatafatlı restoranlardan birinde av etleri ile şarabınızı yudumlayabilirsiniz. Size bir önerimiz de sokakta satılan ünlü sosisli sandviç (hotdog) ile ballı ve tuzlu kavrulmuş fıstığı es geçmemenizdir.
New York ve Alışveriş
New York alışveriş için de bir cennettir. En lüks mağazalardan, otantik eşyalara, birçok ve farklı fiyatlarda çeşit bulmanız söz konusudur. Chinatown’da ilginç Uzakdoğu eşyaları, İtalyan Mahallesi’nde İtalyan lezzetleri, Batı yakasında Güney Amerika kökenli hediyelik eşyalar, aşağı doğu bölgesinde (Lower East Side) eski ve orijinal mağazalar, Williamsburg’de orijinal mekanlar ve mağazalar, SoHo, TriBeCa ve NoLiTa’da tasarım objeler, West Village’da özgün müzik dükkanları ve 5.Cadde’de ünlü butikleri bulabilirsiniz. Union Square, Chelsea ve Brooklyn’de ünlü bit pazarları vardır.
Eğlence ise bu uyumayan şehirde bulacağınız yegane şeydir. Times Square’de Amerikan rüyasına dahil olabilir, Broadway’de tüm sene boyunca oynayan ünlü oyunlardan birine ya da küçük tiyatro gösterilerinden birine gidebilirsiniz. Şanslıysanız önceden yer ayırtarak Carnegie Hall’de bir konser seyredin. Şehrin özellikle aşağı kesiminde bodrum katlardan akşamüstü yayılan caz tınıları da seçiminizi belirleyebilir.
New York’u yılın hangi zamanı görmeniz gerektiğine gelince, aslında her mevsim güzel bir şehirdir Büyük Elma. Kışın yoğun kar fırtınalarına, okyanustan gelen dondurucu soğuğa ve iklim değişikliğinden kaynaklanan tornadolara hazırlıklı olun. Yazın ise gerçekten çok sıcak bir havaya sahip olabilir, klimalar yetmeyebilir, bu durumda parkları ve deniz kenarlarını tercih edeceksiniz, okyanusta yüzmek iyi bir tercih olabilir. Bizce en güzel zamanları ise bahar aylarıdır, hafif ürpererek New York sokaklarında yürümek, bir kahve eşliğinde müze gezmek, kırmızı sarı yapraklara basarak parklarda dolaşmak tadına doyulmaz bir keyiftir.
New York City’de gezilecek yerler diye aradığınızda internette ve basılı yayında milyonlarca içerik bulabilirsiniz. Bundan dolayı gezeceğiniz yerleri ise aşağıda kısaca anlatacağız, Central Park ya da Battery park’ta sincapları beslemeden, 5.Cadde’deki ünlü Tiffany’s mağazasını görmeden, tüm şehri panoramik göreceğiniz Governors Island’a gitmeden ya da bir tekne turu yapmadan şehirden sakın ayrılmayın!
New York City Tarihçesi Kronolojik Tarihi
İtalyan kâşif Giovanni da Verrazzano, Fransa Kralı 1. François’in hizmetinde çıktığı Kuzey Amerika keşfinde, 1524 yılında New York Limanı’na ayak bastığı sırada Delaware ve Hudson nehirleri arasındaki bölgede mütevazı hayatlar süren yerli Kızılderili kabileleri (Lenape, Algonquin, Poospatuck, Shinnecock, Narragansett) vardı. New York limanına ilk çıkan Avrupalılar olan Verrazzano ekibi bölgeyi keşfetmiş fakat kalmamışlardı. 1609’da bölgeye gelen ve Hudson nehrini keşfedip nehir boyunca ilerleyen İngiliz kaşif Henry Hudson’dır. 1613’te Manhattan Adası açıklarında gemileri yanan Hollandalı kaşif ve kürk tüccarı Adriaen Block ve mürettebatı kış boyunca burada kaldı, çevreyi tanıyıp potansiyeli gördü ve gemilerini onarıp yola çıktı. İlerleyen yıllarda başlayacak Yeni Hollanda (New Nederlands) yerleşimlerinin sebebi, Block ve yerliler arasında 1613 kışında kunduz kürkü ticaretinin tohumlarının atılmasıdır. 1614 yılında Hollanda’dan buraya yerleşmek üzere gruplar gönderilmeye başlanacaktır.
Verrazzano’nun ilk ayak basışından 1624 yılına kadar 100 sene boyunca çeşitli Avrupalı gezginler bölgeye uğramıştır. 1621 yılında Amsterdam Hollanda’da kurulan Dutch West India şirketi 1624 yılında Yeni Hollanda (New Nederlands) hayaliyle “Nutten Adası” (Nutten Island) yerleşiminde (bugünkü Governors Island) yaşamak üzere 30 aileyi seçip o tarihlerde New Amsterdam olarak anılan New York’a göndermiştir. İlk yerleşim 30 ev, bir yel değirmeni, Fort Amsterdam denilen kale ve limandan ibaretti. 1626’da Nutten Adası’nın yöneticisi Peter Minuit deniz kabuğu, boncuk, kumaş ve tarım yapmak için alet edevat karşılığı 60 Gulden’e (Felemenk parası) Lenape yerlilerinden Manhattan Adası’nda yer alarak yerleşimi genişletmiştir. Amerikan yerlilerinin mülkiyetle ilgili bir bilgileri olmadığı için topraklarıyla birlikte tüm haklarını da sattıklarını çok sonra anlayacaklardı. Nutten adasından Manhattan’a taşındıklarında 300 kişinin altında olan topluluk nüfusu Manhattan’a taşındıktan sonra hızla artmıştır. 1657’de bölgeye, İngiltere’den dışlanan Quaker mezhebine dahil bir grup da gelmiştir.
New York City İsmi Nerden Geliyor?
1664’e kadar New Amsterdam olarak anılan yerleşimin ismi, bu tarihte bölgenin İngilizler tarafından alınması ve eyaletin isminin York ve Albany dükü James onuruna New York olarak konması üzerine New York City olmuştur. New Amsterdam kenti, İngilizler tarafından Hollandalılardan 1 dolara alınmış ve York düküne babası tarafından 18. doğum günü hediyesi olarak verilmiştir. 1674’e kadar süren savaş sonucu İngilizlerin hâkimiyetinde önemli bir liman şehrine dönüşen yerleşim artık Avrupa’dan gelen ticaretin ana merkezini oluşturmuştur. Afrika’dan gelen köleler ve Avrupa’dan gelen göçmenler şehrin nüfusunu hızla değiştirmiştir. 1700’lü yılların ilk yarısında İngiliz ve Amerikan koloni hakimiyetleri arasında gidip gelen kent, 1776’da George Washington ordularının Brooklyn ve Harlem tepelerindeki üstünlüğüne rağmen tekrar İngilizlerin hakimiyetine girmiştir. 1783’e kadar şehir bir İngiliz askeri üssü olmaya devam etmiştir. 1734’te New York Weekly Journal’ın İngiliz Vali’yi haksız yere karalaması protesto edilmiş ve basın özgürlüğünün Amerika’da temelini atmıştır.
Amerikan Bağımsızlık Savaşı
Amerikan devrimi olarak da bilinen, 1775-1783 yılları arasında olan Amerikan Bağımsızlık Savaşı sırasında iki büyük yangın, kentteki 600 kadar binayı yok etmiştir. Savaş sonrası New York City hızlı bir yeniden yapılanmayla toparlanmıştır. 1783’te tekrar Amerikan hâkimiyetine giren New York City 1785’ten 1790’a kadar ülkenin başkenti ve en önemli limanı olarak anılmıştır. 1760’ta 18.000 nüfuslu bir şehir olan New York City, 1810’da sadece 50 yıl içinde 203.000 nüfusa ulaşarak kuzey Amerika’nın en kalabalık şehri olmuştur.
19. yüzyılın başında New York limanı pamuk ticareti ve ekonomisinin kalbini oluşturmaktaydı. Güneyden gelen pamuk, New York limanında gemilere yüklenip İngiltere başta olmak üzere Avrupa’ya gönderiliyor, Avrupa’da işlenen ve üretilen tekstil ürünleri tekrar New York’a geri getiriliyordu. Bu amaçla açılan 363 millik Erie Kanalı sayesinde New York City, Amerika’nın ticari başkenti olmuştur. 1792’de New York Borsası kurulmuştur.
1811’de Manhattan’ın tümünü kapsayan “Commissioner’s Plan” çerçevesinde oluşturulan grid sistem şehrin sistematik olarak genişlemesine olanak tanımıştır. Kurulan ilk belediye kurumu New York Polis Departmanı’dır. 1827’de New York şehrinde kölelik yasadışı ilan edilmiştir.
19. Yüzyılın ortasından itibaren Avrupa devletlerinin ekonomik sıkıntı yaşamaları sonucu bağımsızlık bildirgesini imzalayan Amerika, yeni bir fırsat olarak belirmiş, bu yeni imkanı değerlendirmek isteyen Avrupalılar da Amerika’ya akın etmiştir. Amerika topraklarının giriş noktası olan New York City bu milyonlar için bir cennetti. 1840 ve 50’lerde önce Almanya ve İrlanda sonra da 1880’lerde güney ve doğu Avrupa’dan gelen göçmenler şehrin çehresini değiştirmiştir. 1880-1919 arası 23 milyon Avrupalı gelmiş ve 17 milyonu New York’a yerleşmiştir.
Ellis Adası, New York City Göçleri
New York limanında bulunan küçük Ellis Adası (Ellis Island), şehre gelen göçmenlerin kontrol ve kabul edildiği ilk durak olarak oluşturulmuştur. 1700’lerden önce Kızılderililerce Martı Adası, Hollanda ve İngilizlerce de İstiridye Adası denilen Ellis Adası, 1794’te İngilizler bölgenin hakimiyetini alınca stratejik önem kazanmış, Fort Gibson yapılmıştır. 1808’de stratejik konumundan dolayı ABD hükümeti bu adayı New York eyaletinden satın almıştır.
Ünlü New York Çeteleri
19. yüzyılın son yıllarına kadar göçmenler, Castle Clinton’dan şehre giriş yapıyorlardı. 1863 yılımda kuzey-güney savaşı başladığı zaman göçmenlerin de etkisiyle şehirde kaos ve yolsuzluk had safhaya ulaşmıştı. 1900 yılında açılan Ellis Adası Göçmen Bürosu Büyük Sicil Dairesi, 12 milyon kişiyi New York’a kabul etmiştir. Kayıtlardaki en kalabalık gün olan 17 Nisan 1907 tarihinde 11.747 kişi kayıt edilmiştir. Buradan hastalıklı olanlar ayıklanarak şehre kabul edilen farklı kökenlerden göçmenler Manhattan’ın Aşağı Doğu Bölgesinde (Lower East Side), bakımsız izbe apartman binalarında bir katta neredeyse 20 kişinin yaşadığı, kanalizasyon suyu ile temiz suyun iç içe geçtiği bir ortamda yaşamaktaydı. 1900’ler şehrin bu bölgesinde “Ölü tavşanlar, 40 hırsızlar, Bowery çocukları, Beş göbek” gibi çetelerin de ortaya çıktığı zamanlardı.
1900’ler bu göçmen gruplarından Alman ve İtalyan kökenliler ile zengin Yahudilerin kendilerine yeni mahalleler aradığı yıllardı. Afrika’dan gelen gruplar Harlem’i İrlandalılardan alırken, Çinliler ilk gelip yerleştikleri Çin Mahallesinde kaldılar. Her göçmen grup kendi özel etnik bölgesini tanımlamış, ticari ve politik altyapılarını oluşturmuşlardır. 1924 yılında artık toplu göçler kabul edilmemeye başlanmış, 1954 yılında da tamamen kapatılmıştır.
New York Mafyaları
1920’li yıllar şehirde mafyalaşmanın başladığı, mali krizin baş gösterdiği yıllardı. İçki yasağı, kaçakçılık, gizli salon ve barlar (şehirde 200.000’den fazla gizli bar vardı), Al Capone ve Jazz bu döneme damga vurmuştur. 1930’larda kaçınılmaz olarak Büyük Buhran olarak adlandırılan mali kriz patlamıştır.
20.yy. başı New York City’nin bugün bildiğimiz şehre doğru evrilişini hazırlamıştır. 1895’e kadar bağımsız şehirler olan Queens, Bronx, Staten Island ve Brooklyn bu tarihte New York City ile birleşmiş Büyük New York (Greater New York) şehri oluşmuştur.
Birinci Dünya Savaşı sonrası büyük buhran zamanında şehir kaos döneminden geçmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası çevreyollarının inşası, insanların yerleşmek için şehir dışına açılmalarını kolaylaştırmıştır. 1965’te çıkarılan Hart-Cellar Göçmenlik ve Vatandaşlık yasası Asya, Afrika, Karayipler ve Latin Amerika’dan New York’a göçü artırarak şehrin kalabalıklaşmasına ve etnik grupların artmasına sebep olmuştur.
11 Eylül 2001 tarihinde dünya tarihinin en büyük terör saldırılarından birinin hedefinde bulunan New York World Trade Center binaları uçak saldırıları ile yıkılmış, yaklaşık 3000 kişi bu saldırıda kaybedilmiş, Manhattan’ın tamamı bu saldırıdan etkilenmiştir.
New York City Binaları ve Yapıları
1811’de Manhattan’ın tümünü kapsayan “Commissioner’s Plan” ismiyle bir grid sistem kurulduğundan bahsetmiştik. Neredeyse adanın tamamına kurulan bu planda aralıkları yaklaşık 280 metre olan 12 ana cadde (avenue) ile Doğu Nehri (East River) ve Hudson Nehri (Hudson River) arasında bu ana caddeleri 90 derece kesen 155 cadde vardı. Bu plan uygulanırken şehrin bir önceki planından bazı ögeler – Bloomingdale Yolu (Broadway) gibi – korundu. Bu yeni plan ve şehircilik bakış açısı sayesinde şehir inanılmaz bir hızla yoğunlaştı.
1812’de Castle Clinton ve City Hall yapılmıştır. 1846’da kentin en görkemli kilisesi olan gotik Trinity Kilisesi yapılmıştır. 1856’da Central Park kurulmuş ve bu tarihten sonra kentte müzeler, konser salonları, malikaneler yapılmaya başlanmıştır.
Dünyadaki İlk Asansör
1850 yılında James Bogardus’un dökme demiri konstrüksiyonda kullanması üzerine yüksek yapılar devri başlamış, 1857’de ilk asansör Haughwout Binası içinde hizmete girmiştir.
1883’te Brooklyn Köprüsü inşa edilmiştir. Köprünün dayanıklı olmadığı dedikodularının çıkması üzerine Ringling, Barnum & Bailey sirkinin kurucusu P.T.Barnum 21 adet fili, köprünün sağlamlığını test etmek ve göstermek üzere köprüden geçirmiştir. İlerleyen yıllarda East ve Hudson nehirlerinin üstüne 7 adet köprü daha inşa edilecektir.
Özgürlük Heykeli
1886’da Özgürlük Heykeli yaptırılmıştır. Resmi adıyla Dünyayı Aydınlatan Özgürlük Heykeli (The Statue of Liberty Enlightening the World), 93 metre yüksekliği ile Liberty adası üzerinde bulunmaktadır. İlk olarak Osmanlı Mısır Hidivi Said Paşa’nın Süveyş Kanalı’nda yaptırdığı Port Said Limanı için planlansa da yıllar sonra kaderin cilvesiyle New York’a gidecektir.
Fransız Heykeltraş F.A. Bartholdi’nin Rodos heykelinden esinlenerek tasarladığı ve G. Eiffel’in yaptığı heykel, Fransa’nın ABD’ye hediyesiydi. Bartholdi 1871’de New York’a geldiğinde o dönemde Bedloe Adası olarak tanınan adayı heykelin yerleşim yeri olarak seçmişti. Bunun sebebi bu adanın kente gelen gemilerin ilk göreceği nokta, bir nevi Amerika’nın giriş kapısı olmasıydı. Gerçekten de 1800’lerin sonunda şehre gelen milyonlarca göçmeni karşılayan ve özgürlük umudu veren Bartholdi’nin annesinden esinlenerek yaptığı işte bu kadındı.
Aşağı Manhattan olarak adlandırılan bu bölgede 19. yy. başı yapılmış dökme demir merdiven ve balkonlu cepheleriyle tuğla binalar göze çarpar. Bu bölge 1970’lerde koruma altına alınmıştır. Biraz daha yukarda kahverengi New Jersey kumtaşından yapılmış tuğla evleri ile East ve West Village vardır.
New York City Gökdelenler Devri
1888 yılında yapımına başlanan Tower Binası ile gökdelenler devri başladı ve şehrin eski silueti bir daha görünmemek üzere yok oldu. Bina o kadar ince uzundu ki halk ilk fırtınada yıkılacağını düşündü. 1903 yılında D.Burnham tarafından tasarlanan 21 katlı Fuller Binası ya da diğer adıyla Flatiron (Yassı Ütü) Binası New York için özel bir önem taşımaktadır. Kentin en eski binalarından biri olmasının yanısıra, çelik inşa edilen ilk yapılardandır.
1913 yılında Cass Gilbert tarafından tasarlanıp yapılan ünlü bakır çatılı Neo-Gotik tarzdaki Woolworth Binası, 60 katıyla New York City’nin ilk gökdeleniydi. Ticaretin Katedrali olarak adlandırılan bina ince detayları ve orijinal bezemeleri ile dönemin en özgün binasıydı. Woolworth Binası, dövme demir kullanımının en zarif uygulamalarının olduğu bu bina freskleri, Bizans etkisi görülen mozaik işlemeli süslü kubbe tavanı ve vitray tepe ışıklıklarıyla döneminin zarafetini bugün bile yansıtmaktadır. Sadece giriş lobisi rezervasyonla gezilebilmektedir.
Dar caddelerin kenarlarında yüksek binalar ve gökdelenler birbirinin ışık almasını engelliyordu. 1915 yılında yapılan Equitable binası güneşi o kadar engelledi ki, imarda üst katlarda geri çekilmelerin şart koşulması gerekti.
1900’lardan sonra gelen göçmenlerin çoğu, şehrin yeniden yapılanması ile ilgili işlerde çalışmaktaydı. 1932 tarihli “Gökdelenin üstünde öğle yemeği (Lunch Atop a Skyscraper)” isimli Rockefeller Center’ın yapımı sırasında çekilen ünlü fotoğraf bu dönemi yansıtmaktadır. New York kentinin ünlü ikonik fotoğrafına buradan ulaşabilirsiniz.
Bu çalışkan göçmenler sayesinde 1930’larda şehrin çehresini ve mimarlığın gidişatını değiştirecek bir dönem yaşanmıştır.
New York City En Yüksek Binaları
Yükseklik yarışı 1930’da Chrysler ve Empire State binalarının yapımında doruk noktasına ulaştı. William Van Allen’ın tasarımı olan Chrysler Binası, Chrysler firmasının ana binasıydı. Aynı dönemde yapılmakta olan Craig Severance tasarımı 40 Wall St. Binası ile yükseklik yarışı yapan Chrysler binası yangın merdiveninin içine gizlediği çelik anten sayesinde sadece 30 metre ile yarışı kazandı.
Empire State Binası
Orta Manhattan’ın göbeğinde 1898-1922 yapımı masif taş yapısı ile New York Kütüphanesi bulunur. Bir başka çekim merkezi ise New York’un yegane simgelerinden Empire State binasıdır. Ocak 1930-Nisan 1931 arası zamanla yarışan bir hızla yapılan bina, 102 katlıdır. Yıkılan tarihi Waldorf Astoria Oteli yerine yapılmıştır. O kadar hızlı inşa edilmiştir ki 10 günde 14 kat çıkılmıştır. 3500 işçi çalışmıştır. İçinde 73 adet asansör bulunmaktadır.
Dünya Ticaret Merkezi (İkiz Kuleler)
Empire State binası, 1970’de Dünya Ticaret Merkezi (World Trade Center)’nin ikiz kuleleri tamamlanana kadar en yüksek bina ünvanını elinde tuttu. Dünya Ticaret Merkezi 1969-1973 yıllarında yapılmış ve 2001 yılında bir trajedi ile yıkılana kadar New York’un en yüksek binaları olmuşlardır. 107 ve 110 katlı iki binadan oluşan yapı grubunun temel derinliği 23 metreydi. İçinde 500 şirket ve 50.000 insan barındıran bu devasa komplekste 23 express, 72 de lokal asansör bulunuyordu. 43.600 adet penceresi vardı. 107 metrelik binanın tepesindeki seyir terası, döneminin en yüksek seyir terasıydı. 11 Eylül 2001 günü iki adet uçağın terör örgütü tarafından iki binaya çarparak infilak etmesi sonucu iki saat içinde, her iki bina da yerle bir oldu. Şimdi bu iki binanın yerinde tasarlanan boşluklarda ölen 3000 kişinin isimleri anılıyor. Biraz ötede ise Libeskind eseri yeni Dünya Ticaret Merkezi ve Calatrava eseri Oculus ziyaretçilerini selamlıyor.
Chrysler Binası
Chrysler Binası, Manhattan siluetinin en zarif, en ışıl ışıl binasıdır. Art Deco tarzında, William Van Alen tarafından 1930’da tasarlanmış 65 katlı çelik gökdelen 40 Wall St binası ile yarışarak inşa edilmiş, Van Allen’ın yangın merdiveninin içine gizlediği 56 metrelik çelik anteni yerleştirmesi ile en yüksek bina olmuştur. Bina sahibi olan Chrysler firmasını temsil eden tuğla cephede araba figürü, radyatör ızgarası şeklinde üst kısmı, kartal ve gargoyle çörtenleri ile tanınır. Lobi dışında binaya giriş yasaktır, lobi de binanın dışı kadar ilgi çekicidir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra modern mimarlığın yayılması ile New York da modern binalara kavuşmuştur. 1952 yapımı Le Corbusier ve Oscar Niemeyer tasarımı Birleşmiş Milletler binası, Mies Van Der Rohe tasarımı 1958 yılında açılan Seagram binası, Frank Lloyd Wright tasarımı 1959’da açılan Guggenheim Müze Binası, dönemin özgün örnekleridir.
New York Gezilecek Yerler
New York’un gezilip görülmesi gereken yerlerini burada uzun uzadıya anlatmayacağız. Bu bilgileri internetten çok detaylı bulabilirsiniz, fakat bazı ana bilgileri vermekte fayda var.
Şehrin en uç noktası olan Castle Clinton ve Battery Park 1823’te bir eğlence merkeziydi. Battery, İngilizlerin 1700’lerde oluşturdukları bataryaya atfedilmiştir. 1850-90 arası göçmenlerin şehre giriş yaptıkları merkez olarak kullanılan Castle Clinton, Ellis adası yapıldıktan sonra 1940’lara kadar akvaryum olarak hizmet verdi, sonradan müzeye dönüştürüldü.
New York’un en çok bilinen yeri finans merkezi ve tabi bu merkezin kalbi Wall Street’tir. Burası adını Hollandalıların 1653’te yaptıkları tahta barikattan alır.
Aşağı Doğu Bölge (Lower East Side) ilk göçmenlerin yerleştiği ve zor koşullarda yaşadığı bölgedir, burada o dönemlere ait başta Tenement Museum olmak üzere birkaç müze bulunmakta. Finans merkezinin hemen yukarısında bulunan bu bölgede gerçekten şehrin ilk zamanlarına dair ipuçları bulabilirsiniz. Aşağı Manhattan’ın bir zamanlar en ünlü ve göz alıcı binaları Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kuleleriydi. Batıya doğru gittiğinizde eski Dünya Ticaret Merkezi’nin yerini ziyaret edebilir, Oculus’u ve yeni Dünya Ticaret Merkezini gezebilirsiniz.
Çin Mahallesi
Çin Mahallesi, Uzakdoğu ülkelerinden sonra batıda bulunan en büyük Çin yerleşimidir. 1870’li yıllarda kente gelen Çinli göçmenlerin yerleşip kaldıkları bu bölge, Çin kültürüne dair akla gelebilecek her şeyi barındırır. Yemek kültürü Amerikan damak zevkine göre evrilmiştir, bu nedenle Çin yemeği sevmeyenler bile kendilerine hitap edecek bir yemek bulabilirler. Çin mahallesinin yakınında bulunan Little Italy ise İtalyan göçmenlerin yaşadığı bölgedir. Birçok şarküteride İtalya’dan ithal ya da Amerikan üretimi İtalyan lezzetlerini ve hediyeliklerini bulabilirsiniz. Eski dükkanlar ve restoranlar halen mafya filmlerinden çıkmış izlenimi verebilir. Küçük bir kafede ya da pizzeriada yemek yiyebilir, Gelateria’da nefis dondurmaları tadabilirsiniz.
Aşağı Manhattan’ın dökme demir cepheleri fonunda SoHo, TriBeCa ya da NoLiTa’da sanat galerileri, tasarım dükkanları, artist atölyelerini görme imkanınız vardır. Doğuda East Village, Batıya doğru ise 19.yüzyılda burjuva kesimin yerleştiği West Village daha Avrupai bir havası olan mahallelerdir.
Empire State binası 5. caddenin mücevheridir. Her daim kalabalık, her daim göz alıcıdır. Gözünüz korkmasın, sıra bekleyin ve müthiş Manhattan manzarasını izleyeceğiniz terasa çıkın. Empire State’i görmek için ise Rockefeller Center içindeki gözlem katına ya da yeni Dünya Ticaret Merkezi’nin gözlem katına çıkabilirsiniz.
New York Times Meydanı
New York’a yolu düşen herkesin kesin uğradığı nokta Times Meydanı’dır. Bedava olması, kalabalıklar için uygun bekleme, oturma ve vakit geçirme alanları olması burayı turistler için çekici kılmakta. Her daim bir gösteri ve aksiyon olan bu meydan 19. yüzyılda Longacre Meydanı olarak anılıyordu ve ahırların ve genelevlerin bulunduğu bir meydandı. 1903’te yapılan Times Tower, ilk tabelasını 1910’da kurdu, ilk hareketli ışık gösterisi ise 1928 başkanlık seçiminde yapıldı. Sanırız New York’a gelip de Times Meydanı’nda amaçsızca takılmak kadar keyifli bir şey olamaz.
Grand Central Terminal binası 1913’te yapıldı ve banliyö ile tren hatlarının merkezi olarak kullanılmakta. Trene binmeyecekseniz bile burçların resmedildiği muhteşem tonozlu tavanı görmek için girin.
Bizce Empire State binasından önce yapılmış olan ve sadece birkaç ay en yüksek bina rekorunu elinde tutmuş Chrysler binası New York’un pırlantasıdır, sadece lobisini görebileceğiniz bu binanın içini gezemeseniz bile farklı açılardan dışardan inceleyebilirsiniz. En keyiflisi de gece şehir siluetinde pırıl pırıl parladığını görmektir.
New York City Bir Sanat Merkezi
New York’ta 41 tiyatro, 83 müze, 1500 sanat galerisi vardır. Broadway’de 1880’lerden itibaren tiyatroların kapıları açıktır. En önemli müzeleri Metropolitan Sanat Müzesi, MoMA, Whitney Müzesi ve Guggenheim Müzesi’dir. Bu dört müzede de minimum 2’şer saat kalabileceğinizi hesap ederek gezinizi planlamanız gereklidir. Özellikle Met Müzesi 2 milyon parçalık eser koleksiyonu ile dünyadaki en önemli ve büyük müzelerden biridir.
Manhattan’ın yukarılarına çıktıkça Central park ve 19. Yüzyılda da yüksek gelirli kesimin yerleştiği Yukarı Doğu ve Batı Bölgeler vardır (Upper East-West Side) Central park alanı 19. yüzyılın ortalarında bataklık arazi ve çayırdı. 20 yıl süren iyileştirme sonunda, 90 km yol ve 500.000 insan dikimi ağaçtan oluşan 340 hektarlık devasa bir park oluşmuştur. İçinde botanik bahçelerinden, vahşi yaşamı koruma alanlarına, hayvanat bahçesinden buz pateni pistine, yüzme havuzundan amfi tiyatroya, Belvedere kalesinden Met Müzesine birçok bina ve alan var. Dinozorları görmek için Central Park’a yürüyüş mesafesinde Ulusal Tarih Müzesi’ne de gidebilirsiniz.
Manhattan’ın batı bölümü (West Side) ile Chelsea arasında kapatılmış olan metro köprüleri 2003 yılında bir sivil toplum kuruluşu tarafından yıkılmaktan kurtarılarak High Line ismiyle 2009’da halka açık bir alan olarak düzenlenmiştir. Farklı açılardan şehri gözlemlemek, ve keyifli vakit geçirmek için iyi bir seçim olabilir.
Dillere Destan Manhattan
Central Park’tan yukarı doğru ilerleyince Kuzey Manhattan sizi karşılar, burada iki nehir yaklaşır ve kara daralır. Etnik çeşitliliğin en çok olduğu Inwood, bazılarına göre Peter Minuit’in Lenape yerlilerinden satın aldığı yerdir. 19.yy’da Fort Washington’ın olduğu ve Washington’ın ünlü savunmasını yaptığı bölge de burasıdır. 1920’lerden önce Yahudiler, Almanlar ve İrlandalıların da yaşadığı Harlem’in nüfusu 1930’larda tamamen zencilerden oluşuyordu.
Greater New York’u oluşturan diğer şehirler, Bronx, Broolyn, Queens ve Staten Island görülmeye değer birçok yere ev sahipliği yapar. Staten Island’daki tarihi Richmond Kasabası, Coney Island’ın ünlü panayır alanı, Brooklyn Botanik Bahçesi, Bronx Hayvanat Bahçesi, Queens Sanat Müzesi ve Yankee Stadyumu başlıca görülecek yerler olarak sıralanabilir.
Greater New York dışında ise gezecek birçok seçenek vardır. Hudson Nehri vadisini keşfedebilir, Long Island boyunca gezip Atlantik kıyılarına Montauk fenerine varabilirsiniz. 1920’lerin ihtişamlı malikanelerini ve F.S.Fitzgerald dönemini yaşamayı hayal ettiğiniz Long Island kıyıları şimdi ise sanayileşme ile dönüşmüş durumdadır.
New York City Efsaneleri, Rivayet ve Bilinmeyenleri
New York City birçok efsane, rivayet ve gizli hazineleri barındırır. Aşağıda birkaç tanesinden bahsedelim.
Liberty adasındaki gömülü korsan hazinesi, zamanında Ellis Adası üzerindeki Fort Wood askerleri tarafından aranmıştı. Bu hazineyi arayanların defalarca hayaletler tarafından kovalanması yine de bu efsanenin unutulmasına engel olmuştur.
1904’te açılan New York metrosu dünyadaki en büyük metro sistemlerinden biridir, 24 saat açıktır, 468 istasyonu vardır ve 1355 km raydan oluşmaktadır. New York’un metro havalandırma şaftlarından bahsetmiştik, altındaki kanallardan bahsetmemek olmaz. Bu kanallarda evsizlerin barındığı, 8 milyon farenin gezdiği, 19.yüzyıldan beri aşağıda yaşayan bir topluluk olduğu, aşağıda büyük timsahların dolaştığı dilden dile dolanır, tabi ki gerçek değildir.
Bir New York Fenomeni
Çok ünlü bir başka fenomen de 2008 yılında Empire State binasını merkez alan 5 blok çapında tüm araçların durmasıdır. Dünya Ticaret Merkezi’nin yıkılmasından sonra Empire State binasının devasa anteni tekrardan tv ve radyo yayınlarını barındırmaya başlamıştır. Bu yoğun frekans yayını uzaktan kumandalı araç kilitlerini zaman zaman bozmaktadır, bu fenomen gerçektir, hatta Mercedes firması bu konuda kilitlerin iyileştirilmesi çalışması bile yapmıştır.
Gelelim şehrin bilinmeyenlerine; şimdiki Empire State binası yerinde olan tarihi Waldorf Astoria otelinin altında Roosevelt’in Grand Central istasyonundan otele gizlice girebilmesi için bir metro istasyonu yapılmıştır. Grand Central istasyonunda, Oyster Bar’ın dışındaki tonozlu mekanda ilginç bir akustik bulunmaktadır. Tonozun diyagonal köşelerinde duranlar fısıtıyla bile olsa birbirlerini duyabilmektedir.
New York’ta 1880’den beri halen geçerli olan ilginç bir yasak vardır. Kiliselerde, cenaze törenleri ve anmalarda iç mekanda gaz çıkartmak yasaktır ve bundan dolayı gözaltına alınabilirsiniz.
Uzun New York yazısının altına kısaca eklemek isteriz ki, New York City nevi şahsına münhasır bir şehirdir ve hep de öyle kalacaktır.
“Antik topraklar, saklayın yücelttiklerinizi” diye haykırır sessiz dudaklarıyla,
“Bana özgür bir nefese hasret bitkin, fakir kalabalıklarınızı verin,
Dolu kıyılarınızın nefretle kustuğu evsizleri, fırtınanın savurduğu düşkünleri gönderin,
Altın kapının yanında ben lambamı kaldırıp ışığımla onlara yol göstereceğim”
The New Colossus, Emma Lazarus, Özgürlük heykeli şiiri
“Keep, ancient lands, your storied pomp!” cries she
With silent lips. “Give me your tired, your poor,
Your huddled masses yearning to breathe free,
The wretched refuse of your teeming shore.
Send these, the homeless, tempest-tost to me,
I lift my lamp beside the golden door!
“New York City’de geçen bir dedektif öyküsü yazmak anlamsızdır. Şehrin kendisi bir dedektif öyküsüdür.” Agatha Christie
Ayrıca İlgili Kaynaklar:
New York city Parkları
New York Kenti Gezi Rehberi
New York Tarihi ve Göçmenler
Yurtdışı gezilecek yerler
Yurtdışı önemli gezilecek yer fotoğrafları