Alternatif Blog sayfası içerisinde Yollardan ekibi olarak; zamanın alternatif süreçlerinden geçen bir alternatif tarih, alternatif blog veya efsaneler yazı dizisi uyarlayalım istedik. Öyle ya; gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında gezi listenize almanız için birçok tarihi kente, antik şehre gittik, alternatif tatil yerlerini fotoğraflayıp, ‘buralara da bir bakın’ anlamında, bir şekilde sizlere ulaştırmaya çalıştık.
Niyetimiz, pek tabi ki kendimize ayırdığımız durağan özel zamanlarımızı, zamanın durmadığı bilinciyle değerlendirmek.
Gezdiğimiz yerlerde birçok kültür ve materyal ile karşılaştık ki, ister istemez düşündüğümüz ve sohbet ederken bile hala güldüğümüz; birçok alternatif tarih yaratacak veri edindik.
Amacımız elbette tarih bilimi veya sosyoloji bilimi gibi bilim türleriyle alay etmek değil. Amacımız, kesinlikle ama kesinlikle bilimin önemini vurgulamak. Ancak psikoloji bilimi için bir şey diyemeyiz. Buna istinaden de biraz durup beyin fırtınası yaparak bir alternatif blog oluşturalım diye düşündük.
Yoksa takdir edersiniz ki herkes herhangi bir konu ile ilgili bilgi kendisine sorulduğunda bir uzman edasıyla cevap vermekte ve efsaneler arasına girmekte
Tam da bu noktada “Mısır piramitleri ülkemizden kaçırılmış, ne diyorsunuz?” diye uzatılan mikrofona verilen cevapları izlediğinizi varsayıyoruz. Eğer bu konuda bir bilginiz yoksa buyurun bu cehalet yüklü videoyu buradan izleyebilirsiniz. Sizin de aklınıza gelen alternatif tarih bilgileri olursa bize iletin, gerçekten insan zihninin kıvrımlarında nasıl bilgiler ürediğini çok merak ediyoruz.
Cahilliğimize biraz daha cehalet katalım diyerek ipe sapa gelmez alternatif tarihin önemini vurguluyoruz. Hatta o kadar eminiz ki bazı alternatif blog sayfalarını okurken bu sayfayı okumadığınız için kafanız karışacak ‘acaba’ diyeceksiniz. Araştırıp öğrenmek okuyana aittir, biz de bazen Morpheus gibi ‘cehalet mutluluktur’ diyoruz.
Gerçi internette bir konuyu araştırıp da buradaki alternatif blog sayfalarına kadar geldiyseniz hala araştırdığınız konu için bulduklarınız sizi kesmemiş, size yetmemiş demektir. Biz yine de vurgulayalım, Ulu önder Atatürk’ün dediği gibi: “Her işin esas hedefine kısa ve kestirme yoldan varmak arzu edilmekle beraber, yolun kabul edilebilir; mantıki ve özellikle ilmi olması şarttır.”
Bu anlamda internet çağı veya bilgi çağı da denilen günümüzde ne yazık ki birçok bilgi kopyala – yapıştır (CTRL+C ve CTRL+V) yöntemiyle internete düşmekte. İnsanlar araştırmadan ‘bu bilgi doğrudur’ diyerek web sayfalarına koymakta. Gidip görmeden, hakkında en ufak bir bilgi olmadan başka insanların, belki de bin bir emek vererek çektiği fotoğraflarını, izinsiz almakta ve yazdığı (!) kendi sayfalarına koymakta.
İnsanoğlu var olduğundan beri, biliyoruz ki binlerce yıldır türlü türlü cehaletlerle ve farklı da olsa efsanelerle uğraştı. Bunun en bilinen zamanı, en ayyuka çıkanı insanlık tarihindeki Orta çağ dediğimiz zamanlar. Gerçi bugün bile hala ülkemizde bunu yaşamıyor muyuz?
Örneğin Ramazan aylarında birçok televizyon kanalında (hala televizyon izleyen varsa kesinlikle denk geliyordur) abuk sabuk soruları soran ve abuk sabuk cevaplar veren insanlar mevcut. Örneğin bu zamana kadar beni en çok zorlayan, adeta beynimin çekilmesine sebep olan soru: “hamileyim, soda içsem karnımdaki bebek erir mi?” sorusudur. Bu nasıl bir sorudur, hangi beyin nöronları buna alet edilmiştir?
Bunun gibi sorular sadece Ramazan ayında değil, herhangi bir zamanda da karşımıza çıkıyor. Örneğin yine youtube kanalında aratırsanız, ‘Kıbrıs nerede?’ sorusuna ‘biliyorum’ diye atlayan ve ‘Alaska’nın oralarda’ diyen birçok insan görebilirsiniz. Yahu sen dibimizdeki Kıbrıs’ın nerede olduğunu bilemezken Alaska’yı nereden öğrendin? Bir de bu nasıl özgüvendir?
Kara mizah ya da kara komedi nedir diye soracak olursanız ciddi bir konunun mizahi bir anlayışla ele alınmasıdır diyebiliriz. Kara mizah ya da kara komedi açık seçik olana karşıtlık gösterir, onu yorar ve kendi mizahını yapar. Bizim burada da yapmak istemiş olduğumuz şey budur.
Ülkemiz geçirdiği politik, siyasal ve toplumsal olaylar nedeniyle kara mizahı güçlü olan ülkelerden biridir. Nasıl ki dilimiz, argo dilimiz güçlü ve eşsizdir, kara mizahımız da enfes şekilde güçlüdür. İlk mizah dergimiz Cumhuriyetimizden bile eski değil midir? Zamanında kapatılan mizah dergilerimiz, ismindeki birkaç harf farkla tekrar çıkartılmamış mıdır? Bu arada hemen bilgisini verelim: İlk mizah dergisi, kadrosunda Namık Kemal’in de olduğu Diyojen dergisidir. Dergi 23 Aralık 1869 tarihinde Fransızca ve Rumca yayınlanmış, Türkçe ilk baskısı ise 24 Kasım 1870 tarihinde çıkmıştır. Bu konuda ayrıntılı bilgiyi aşağıda bulabilirsiniz.
Konu kara mizahtan açılmışken iki gün önce İlber Ortaylı’nın, kitaplığını Cumhurbaşkanlığı külliyesine bağışlaması kara mizah mıydı? Tam anlamış değilim. Neyse konumuza devam edelim
Hiç merak ettiniz mi bilmiyoruz ama dünyada basılmış olan ilk kitap, Çin’de bulunmuştur ve M.S. 868 yılına aittir. Peki, Avrupa’da basılmış ilk kitap hangisidir ve hangi tarihte basılmıştır, diye sorarsanız işte internet orada af edersiniz ama kesinlikle tökezlemekte. Neden mi, çok değişik bilgiler var Türkçe internet sitelerinde. Her bir site kendi doğrusunu yazmış, kimisi 1440 demiş, kimisi 1423, kimisi 1490 demiş. Gel de çık işin içinden. Kopyala yapıştır haricinde bir de bu tür saçmalıklar mevcut.
Kısaca internetteki bilgilere pek güven olmuyor. Hatta çok sevdiğimiz Wikipedia’da bile hatalı olan birkaç tarihle karşılaşınca, o bilgi yumağına bile güvenimiz azaldı. Bu nedenle kitap okumanın önemi gerçekten büyüktür. Çünkü internetteki gibi kopyala yapıştır bilgileri yoktur kitaplarda. Araştırmaların sonucunda yazılmıştır. Tabi burada hangi yazarın veya araştırmacının kitaplarını okuyacağınız da ayrıca önem kazanmaktadır.
Aslında kitap okumadığımız da gün gibi ortada. Okumaktan gittikçe sıkılan bir toplum haline geldik. Facebook, Twitter gibi sosyal platform ağlarında bile sadece resimlere, fotoğraflara bakıyoruz; kısa olan yazılara sadece bir göz gezdiriyoruz. Uzun olan yazıları, açıklamaları okumuyoruz bile. Goygoy yapan grupların, sitelerin üyeleri deli gibi artmışken, gerçekten araştırma yapan sitelerin üye sayısı artmıyor bile. Tamam, bu tür eğlencelere de ihtiyacımız var, kabul ediyorum ama okuyalım biraz, lütfen. Ayrıca okuyan insanları tenzih ederim.
Evet, eğitim şart. İnsanlar televizyonlarda ‘hamileyim, soda içsem karnımdaki bebek erir mi?’, ‘kıçıma su kaçtı, orucum bozulur mu?’ gibi soruları sorduklarında kesinlikle eğitim şart diye düşünüyorum.
İşte artık bunları düşünmeyi bir kenara bırakıp, cehaletin dibine vuralım diyelim. Nasılsa her yanımız bu tür soruları soran ve akılları bunlarla kabarmış olan insanlarla dolu ve değişmiyorlar, değiştiremiyoruz. Eğitim de almış başını gitmiş ülkeden, ne demek istediğimi hemen hemen her gün sosyal platformlarda paylaşılan ilkokul kitap sayfalarında okuyorsunuzdur zaten.
Her neyse, cahilliğimize cahillik katmak için buyurun efsanelere, alternatif tarihi olayları anlatan alternatif blog’umuza
İyi okumalar :)
Ayrıca İlgili Linkler: