İngiltere güzergahı (England Route), bu zamana kadar tasarladığımız en önemli rota, Büyük Britanya güzergahı veya rotasıdır. Diğer bir deyişle İngiltere ve İskoçya’nın üzerinde bulunduğu Britanya adası güzergahı. İngiltere güzergahı veya rotası yazısında sizlere İngiltere’de gezilmesi gereken tarihi gezilecek yerleri, görülmesi gerekli yerleri tanıtmaya çalışarak, nasıl gidilir sorularını da cevaplamaya çalıştık. Öyle ki Londra’dan Edinburgh’a İngiltere tren rotasından İskoçya’dan Stonhenge’ye nasıl gidilir diye sorarak İngiltere rotasını oluşturduk.
Neden olmasın ki? Londra‘nın insanı etkileyen atmosferi; Edinburgh‘un müthiş tarihi silüeti, Salisbury‘nin dünya tarihine ışık tutan Stonehenge‘i, ve bunların dışında bir sürü görülecek şey varsa tabi ki gidilmesi gereklidir. Türk vatandaşlarına vize uygulayan Büyük Britanya, vize alması aslında en kolay ülkelerden biri. Gerekli olan evrakları eksiksiz tamamladığınızda vizeyi almanız 3 gün bile sürmüyor.
İngiltere, dünyanın en pahalı ülkelerinden biridir. Fakat burada tavsiyemiz, dünyanın en pahalı ülkesinden biri olan İngiltere için ulaşım ve konaklamayı ucuza edinebileceğiniz hatta bedavaya getirebileceğiniz online siteleri, tren ve uçak tarifelerini, konaklama promosyonlarını iyice incelemeniz. Gitmeden önce eğer mümkünse hepsini almış olmak cüzdanınız ve seyahat akışınız açısından çok büyük kolaylık sağlayacaktır.
İngiltere Güzergahı fotoğrafları için tıklayınız
İngiltere Güzergahı Detayları
Peki Britanya adasında bu kadar yeri nasıl gezmek gerekir? Tren ile! Tren yolculuğu apayrı bir keyif. Dünyanın neresinde ve hangi teknolojiyle olursa olsun rayların üzerinde insana huzur veren bir ritmle yol almak bir nevi yenilenmeyi de beraberinde getiriyor. Tren yolculuğu dünya üzerinde çoğu yerde en pratik, en ucuz hatta en konforlu yolculuk şekli, hele ki demir yolları ve tren işletmeleri gerçekten iyi ve organize olan bir ülkede yolculuk yapıyorsanız. TCDD’nin o eski trenlerinin keyfini çocukluktan beri yaşadığımız ve özlediğimiz için uzun zamandır istediğimiz bir şeydi trenle yolculuk etmek. Ünlü Doğu ekspresi ya da Kurtalan Ekspres’le yapmak isterdik ilk yolculuğumuzu ama kısmet değilmiş. Olaya biraz dışardan bakalım, bir taşla iki hatta üç kuş vuralım ve tren yolculuğunu bu sistemin en oturmuş ve iyi örneği olan Büyük Britanya adasında deneyimleyelim istedik.
İngiltere İçinde Üç Farklı Bölge
2014’ün Mayıs ayından itibaren planladığımız İngiltere güzergahı bizim için Türkiye’de arabayla yaptığımız gezilerin bir izdüşümü olacaktı. Uzun tartışmalar sonucu konaklayacağımız üç şehir kararlaştırdık. Bu sayede adanın genelini görüp üç farklı bölge gezecektik. Her konaklama noktasını kendi içinde planladık, ama önemli olan bu şehirler ve bölgeler arasındaki farklardı, trenle yolculuklarımız sürecinde gözlem yapma şansımız bol bol oldu.
Türkiye’den İngiltere’ye oldukça fazla havayolu ve çok fazla uçuş var. Özellikle Londra’da dört farklı havaalanından hangisi cüzdanınıza ve şehrin gideceğiniz bölgesine uygunsa ona uygun seçeceğiniz alternatif uçuşlar mevcut. İngiltere, gezginlere en fazla rehber alternatifi sunan ülkelerden birisi, istediğiniz dilde ya da istediğiniz detayda onlarca basılı ya da online rehber bulabilirsiniz.
Bu sayede uçak biletinden tren biletlerine her türlü ulaşım için bilet, rota da seyahat bilgilerine aylar öncesinden ulaşmanız ve tedarik etmeniz mümkün. Bütün havaalanları ya metro ya banliyö ya da şehirlerarası tren hatlarıyla şehirlere bağlı. O yüzden havaalanından çıkmadan trene aktarma yapabiliyor, istediğiniz hızda şehre ulaşım sağlayabiliyorsunuz. Tavsiyemiz ineceğiniz şehrin havaalanından ulaşımı uçak biletlerini alırken ayarlamanız, son ana bırakmamanız. Böylece İngiltere güzergahı sizin için çok daha kolay geçecektir.
İngiltere Güzergahı ve Tren İle Seyahat
Tren biletleri (banliyö ya da şehirlerarası) birçok opsiyonla birlikte aylar öncesinden alınabiliyor. İnternet üzerinden aldığınız bileti trene binmeden önce terminalde yazdırıp beklemeden trene binebiliyorsunuz. En küçük tren istasyonundan en büyüğüne hepsi aynı sisteme bağlı olduğu için hangi hatta güncel ne sorun var, trenler kaç dakika gecikme yapacak, bu gecikmeler sonraki seferleri nasıl etkileyecek hepsini anında hatta trenlerin içindeki wifi sayesinde online olarak öğrenebiliyorsunuz.
Gatewick havaalanına İstanbul’dan 4 saatlik bir uçuş sonrasında indik. Kontrollerimiz yapıldıktan sonra havaalanının ücretsiz tren servisiyle 10 dakikalık bir yolculukla esas tren hattına bağlandık. Normal tarifeyle (ekspres olan tarife daha hızlı varıyor) 30 dakikalık bir yolculuk sonrasında Londra’nın en merkezi ve en eski hem tren hem de metro istasyonu olan Victoria istasyonuna geldik. Tüm istasyonlarda olduğu gibi bu istasyonda da her türlü ulaşım bilgisini ‘info’ merkezinden edindik ve bir tren ve metro ağı broşürü aldık.
Oyster Card
Hemen belirtmek isteriz ki Londra metrosunu en efektif kullanmak için Oyster kart almanız gerekmekte. Bu karta hem kredi kartıyla hem de nakit olarak yükleme yapılabiliyor. Bu sayede her yolculuk öncesi bilet alma sıkıntısından kurtuluyorsunuz.
‘Info’ merkezinden aldığımız broşür ile otele en yakın istasyonu belirleyip metro ile otelimize ulaştık. Londra metrosu dünyanın en gelişmiş ve en eski metrolarından biri. Şehir merkezinde gayet sık metro çıkışı olduğu için metro sayesinde her yere rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Aynı zamanda adanın dört bir tarafından gelen trenler için farklı istasyonlar bulunduğundan ve bu istasyonlar da metroya bağlantılı olduğundan her türlü seyahatiniz kesintisiz oluyor, size de bu yolculukların keyfini çıkarmak kalıyor.
İlk Durak Londra
İngiltere güzergahı çerçevesinde ilk durağımız olan Londra, çok dinamik bir şehir. Dinlenmeye vakit harcamadan şehre karışmak lazım, biz de hemen şehri keşfe çıktık. Otelimiz merkezde olduğu için ilk gün durmadan 4 saat boyunca Westminster’e kadar yürüdüğümüzü London Eye’ı görünce fark ettik. Buckingham Sarayı önünde ‘Tanrı kraliçeyi korusun’ derken hava kararıyordu ve biz de elimizde sandviçlerimiz, biralarımızdan ilk yudumu alıyorduk bile. Dünyanın en pahalı şehri olma ünvanını elinde bulunduran Londra’da yemeğe çok para harcamamak isterseniz en yakın marketten envai çeşit sandviçten herhangi birini almanız yeterli. Daha ilk günden farkettik ki bu şehri gece gezmenin de keyfi büyük. Trafalgar meydanında eğlenen insan kalabalığına katılıp küçük bir rock konseri bile dinledik. National History Museum önünden otelimize döndük. İlk gün için fena değildi, o kadar ki sanırız yorulmuştuk :).
Londra Metrosu
İkinci gün hedefimiz Greenwich’e gitmekti. Bunun için metroyu kullanarak bir gün öncesinde yürüdüğümüz yolu bu sefer daha hızlı katederek Westminster’a ulaştık. Burada belirtmemiz gerekir ki; Londra metrosu bazı istasyonlarda çok karmaşık bir hale gelebiliyor. Aktarma yapılan istasyonlarda tabelaları iyi takip etmeniz gerekli. Hoş, kaybolduğunuz veya kaybolacağınızı anladığınız anlarda size herkes yardımcı olacaktır. İstasyonlarda çok iyi bir tabela sistemi olmakla birlikte aktarma yapılan istasyonların geçişleri cidden çok dar ve inişli çıkışlı, belli ki bir hat diğer bir hattın üzerinden veya altından geçmekte. London Eye’ın tam önünden Greenwich’e gitmek için ‘Thames Clippers’ feribotlarını kullandık, sebebi Londra’yı Thames nehrinden görmek ve fotoğraflamaktı. Bu yolculuk yaklaşık 40 dakika kadar sürüyor ve çok keyifli. Güneşli bir havada bu feribotları kullanarak Thames nehri üzerinde doğuya veya batıya seyahat etmenizi öneririz.
Londra hakkında detaylı bilgiler için buradan yönlenebilirsiniz.
Greenwich
Greenwich’te kaybolmanız gibi bir sıkıntı yok, çünkü saatlerinizden geldiğinizi anlıyorsunuz :). Burayı gezmek için ayıracağınız süre minimum 4 saat olmalı, mümkünse güneşli bir günde gidin ve müthiş çimlerin üzerinde piknik yapın. Akşamüzeri aynı feribotla geri dönüp Londra Köprüsü’nde indik. Saat 18’e yaklaşmakta olduğu için tüm müzeler kapanmak üzereydi, biz de St. Paul katedrali önünden şehrin ticaret merkezini yürüyerek keşfetmeye başladık. Gördük ki kravatlı insan her yerde kravatlı insandır :).
İngiltere Pubları
Tüm İngiltere’de olduğu gibi Londra’da da büyük küçük herkes mesai sonrası soluğu publarda alır. Biz de şehrin en eski publarının bu bölgede olduğunu bildiğimizden ve isimlerini daha önceden internette bulduğumuzdan, ‘Old Bell Tavern’de soluğu aldık. İçkilerin fiyatı mı? Dışarda herhangi bir markettekilerle aynı. İngiltere genelinde bütün barlar bir sisteme dahil oldukları ve sıklıkla denetlendikleri için menüleri benzeşiyor, yiyecekler belli standartta, içecekler de öyle.
Buradan sonra aynı sokakta karşı kaldırımdaki ‘Ye Olde Cheshire Cheese’e girdik. Yalnız burada girişe dikkat edin, çok güleceğinize eminiz. Bu bölgedeki pubların özelliği, 17. yüzyılda şehri imar eden taş ustalarının kurduğu, işlettiği ve zamanını geçirdiği yerler olmasıdır. O tarihten beri bu publar aynı şekilde korunmuştur ve korunmaya da devam edilmektedir. Yolunuzu bu eski publardan birine düşürüp birşeyler yemenizi ve bir ale içmenizi öneririz. Şehrin en ünlü eğlence alanlarından biri olan Covent Garden’da günü tamamladığımızda uzaktan gelen Big Ben’in sesi, bize saatin 11 olduğunu söylüyordu.
Londra Müzeleri, Tarihi Yerleri ve Gezilecek Yerleri
Bir sonraki gün sabahtan kalkarak Londra’nın en eski yapılarından olan Tower of London’ı görmek için yola koyulduk. Bu kale ve çevresi Londra’nın eski yerleşim bölgesi ve kesinlikle görmenizi tavsiye ediyoruz. Burası için en azından 5 saat ayırmanız, rahat rahat gezebilmeniz için sabah gitmeniz gerekli. Biz Tower of London’ı gezdikten sonra British Museum’a gittik. British Museum minimum 3 saat, maksimumu belli olmayan bir kültürel mabet adeta, günler boyunca gezebilirsiniz.
Burada söylemek istediğimiz en önemli not şu olacaktır: Bizim zamanımız kısıtlı olduğu için ve akabinde Edinburgh ve Salisbury’e gideceğimizden dolayı Londra’nın belli başlı yerlerini görmeye karar verdik. Ancak çok iyi öğrendik ki Londra’yı tam olarak gezmeye bir hafta bile yetmez. Bundan dolayı bu kente gelecekseniz eğer gideceğiniz yerleri kesinlikle önceden planlayın ya da spontane gezin ve herşeyi göremedim diye ağlamayın :). Londra ile ilgili tüm detayları Londra sayfamızda bulabilirsiniz.
Niyetimiz yukarıda da belirttiğimiz gibi kuzeye tren yolculuğu yapmak olduğundan Edinburgh’a gitmek için King’s Cross St. Pancras istasyonuna geldik.Daha önce de dediğimiz gibi adanın farklı yönlerine Londra’dan ulaşım belli istasyonlardan oluyor, kuzeye giden trenlerin kalktığı iki istasyondan biri King’s Cross. Biletlerimizi iki ay öncesinden plan yaparak internetten aldığımız için vakit kaybetmeden trene binebilirdik. Mümkünse siz de bu şekilde erkenden biletinizi alın, erken aldığınızda bilet fiyatları normal bilet fiyatının beşte birine kadar düşecektir. İnternet üzerinden aldığımız bu biletleri aslında istasyonlardaki bilet makinelerinden trene binmeden önce kolaylıkla bastırdık, peronumuzu bulduk ve trene yerleştik.
İngiltere Güzergahı Tren Yolculuğu
İngiltere güzergahı devamında Londra’dan Edinburgh’a tren yolculuğu aşağı yukarı 5 saat kadar sürmekte. Vagonlar konforlu olmakla birlikte yerine göre fiyatı değişmektedir. Vagonlarda ihtiyacınız olan her şey, priz dahil mevcut. Trenlerde yerine göre bedava olan wifi ile rahatlıkla internet bağlantısı kurabilirsiniz. Koltukları oldukça konforlu, her iki vagonda bir akıllı tuvalet bulunmakta, yiyecek içecek servisi yapılmakta. Demiryolu sistemi bizim gözlemlediğimiz kadarıyla sistemli ve dakik, yazının sonlarına doğru göreceğiniz üzere aynı gün birden fazla aktarma yaptığımız halde bir sonraki trene asla geç kalmadık.
İskoçya sınırlarına yaklaşırken coğrafya değişmeye başlıyor, düzlükler ve tarlalar yerini tepelere ve dağlara bırakıyor. Sınırı geçmeden haritanızda eğer işaretliyse Hadrian Surlarını göz ucuyla arayabilirsiniz.
İkinci Durak Edinburgh
İngiltere güzergahı ikinci durağımız olan Edinburgh’a öğleden sonra gelir gelmez, kendimizi İskoç hissetmeye başlamıştık bile. Ne de olsa Vikinglerle bir bağımız mevcut, onlara Viking bize ise barbar diyorlar :). Edinburgh, Londra’ya göre çok küçük bir kent olmasına rağmen, tarihi atmosferi Londra’nın çok çok üzerinde. Her yer yürüme mesafesinde olduğu için kolay ve keyifli bir şehir turu yapabiliyorsunuz. Bu kentte de üç gün kaldık ve burası güzergahın en çok keyif aldığımız kısmıydı sanırız. İlgili tüm detayları Edinburgh sayfasında bulabilirsiniz. Ancak buradan İskoç dostlarımıza diyebiliriz ki: ‘bu viski bir harika dostum!’
Edinburgh Sokakları
Edinburgh’un tarihi yapıları, yapılarının ihtişamı, Edinburgh kalesinin gölgeleri, geniz yakan viskileri, kilt giyen, gayda çalan ve cana yakın olan insanları bizi büyüledi. Şehrin tarihi kısmı küçük olduğu için her yere yürüyerek ulaşabilirsiniz, gerekirse tramvay ve otobüsler yolunuzu hızlandırıyor. Londra’daki gibi şehrin sokaklarında saatlerce kaybolmanızı, eski sahaflarını, antikacılarını ve publarını keşfetmenizi, kaleden şehre yukarıdan bakarken en azından bir ‘skoç maltı’ içmenizi tavsiye ederiz. Edinburgh’u gezerken gördük ki bu kentte öyle ilginç, enteresan bir yer aramayın; bu şehir bütün olarak publarından sokaklarına, yapılarından insanlarına kadar gerçekten büyülü bir şehir. Bizim bu şehre ayırdığımız süre de 3 gündü, o yüzden etrafını gezemedik. Ancak sizler kesinlikle 3 günlük bir tatilden daha fazlasını verin bu kente, fazlasıyla hak ediyor.
Üçüncü günün sonunda “şafakta doğuya bakın” diyen Gandalf’ı dinlemeyerek biz batıya doğru giden trene attık kendimizi, güneye Salisbury yolculuğuna başladık. Yolculuğun ilk saatlerindeki manzaralar müthiş, sağınızda uzaktan Highlands görünmekte. Güneye doğru inerken okyanus havası ve bambaşka bir peyzaj karşıladı bizi. Şunu belirtelim ki, yeşil burada bir farklı ışıldıyor ve doğa sizi bambaşka yerlere sürüklüyor. İngiliz koruma anlayışının sonucunu her yerde gözlemliyorsunuz. Gözünüze yıkılıp yeniden yapılan gökdelenler ve siteler, traşlanmış orman alanları, doğanın tabiatına aykırı düzenlemeler çarpmıyor.
Son Durak Salisbury
Salisbury yolculuğumuzda birkaç aktarma vardı. İkinci durağımız olan Basingstoke’da aktarma için beş dakikamız vardı, peronu bulana kadar treni kaçırabilirdik. Hatta bir tren görevlisine durumumuzu anlattık; bizim bindiğimiz bu tren geç kalırsa, biletini aldığımız bir sonraki treni kaçırırsak ne olacak diye. Kaçırdığımız trenin yerine bir sonraki trene biletlerimizi ibraz edersek ücretsiz binebileceğimizi söyledi. Fazla paniklemişiz neyse ki böyle bir durum söz konusu olmadı, trene binmemizle trenin hareket etmesi bir oldu.
Akşam saatlerinde Salisbury’e geldik. Salisbury gerçek anlamda bir Orta çağ kasabası, ufak bir yerleşim yeri. İlk gece bu insan ölçeğindeki kasabada etrafı öylesine gezindik. İlk girdiğimiz market, soydaşımız çıkınca kasabaya daha bir alıştık. İngiltere genelinde okumak ya da çalışmak için buraya gelmiş, göçmüş veya kalmış Türkler epey fazla, her şehirde bir Türk mahallesine rastlarsınız, burada da Türkler gayet yoğun.
Mesela kaldığımız yerin yanındaki dönercinin ve arka sokaktaki restoranın Türk olduğunu Kamil abiden öğrendik :). Seyahatimizin en ilginç ve keyifli anlarından biriydi, hoş sohbeti ve yardımlarından dolayı kendisine minnettarız, tekrar geleceğimize söz verdik, yolu düşenlere de Queen caddesi üzerindeki ‘Best 1 Local’e uğramalarını öneriyoruz :).
Bir sonraki gün ilk ve tek durağımız, çocukluğumuzdan beri gitmeyi hayalettiğimiz Stonehenge oldu, burası ile ilgili tüm detayları Stonehenge sayfasında bulabilirsiniz. Stonehenge’i gezecekseniz kesinlikle bir gününüzü ayırmanızı öneririz.
Salisbury Katedrali
Salisbury kesinlikle sakinliği ile kafa dinlemek için birebir. Orta çağa ışınlayan sokakları ve yapılarını görüp, Salisbury katedrali manzarasında Avon nehri kıyısında uzun yürüyüşler yapabilirsiniz. Avrupa’nın en uzun çan kulesine sahip Salisbury katedrali İngiltere’nin en büyük ve önemli katedrallerinden biridir, Magna Carta Libertatum yani ‘Büyük Özgürlük Fermanı’nın orjinalini bu katedralin içinde özel odasında görebilirsiniz. Salisbury ile ilgili detayları kendi sayfasında daha detaylı anlattık.
Tarihöncesi Anıt Stonehenge
İngiltere güzergahı veya rotası son durağı olan Stonehenge bir çoğumuz için hep merak uyandırmıştır. İşte bu merak bizi Salisbury’de bu tarihöncesi anıtı ziyarete sebep oldu. Stonehenge’ye nasıl gidilir, gidildiğinde nasıl gezilmesi gerekir; hepsini yazdık ve fotoğrafladık. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne de giren Stonehenge’nin tüm detayları ilgili sayfamızda.
Burası, bu güzergahın son durağıydı. Artık İngiltere’ye giriş yaptığımız havaalanından geri dönme vakti gelmişti. Salisbury’den Gatewick havaalanına yine Basingstoke’dan aktarma yaparak trenle döndük. Havaalanına erken geldiğimiz için dinlenip bu yolculuğu gözden geçirme şansımız da oldu. Özellikle Londra’daki havaalanlarından uçağınız kalkıyorsa havaalanına ulaşımınızı önceden planlamanızı ve birkaç saat önceden yola çıkmanızı öneririz. Çünkü Londra, trafiği ile ünlü bir kent. Tasarladığımız Britanya güzergahının tam da beklediğimiz gibi geçmesi bizi çok mutlu etti. Son olarak uçağa binmeden önceden arkamıza bakıp dedik ki; bu adaya bir kere daha geleceğiz.
Zaten aynı yıl içinde dayanamayıp bir daha gittik.
Dip not: Şemsiyenizi yanınızdan ayırmayın :)
Ayrıca diğer gidilen güzergahlar ve güzergah yazıları için buraya bakabilirsiniz.
Ayrıca İlgili Linkler:
Edinburgh fotoğraflar
Londra fotoğrafları
Stonehenge fotoğrafları
Salisbury fotoğrafları