İstanbul, İlk Çağın son dönemi olan Demir Çağı dönemine kadar hep geçiş bölgesi olmuş, ancak Demir Çağı’nın Arkaik ve Klasik Dönemlerinde Byzantion tarihi detaylarının oluştuğu noktaya gelmiştir. Tarihöncesi diğer dönemlerde ise insanoğlunun ataları Yarımburgaz Mağarası başta olmak üzere doğal korunaklı alanlarda ya da İstanbul bölgesinin etrafında kısmen de olsa yerleşik düzene geçmiş olsa da çoğunlukla bu bölgeyi Avrupa’ya veya Avrasya’ya geçiş olarak kullanmıştır. Tarih öncesi dönemlerde İstanbul isimli sayfada, bu dönem ile ilgili bilgiler ve İstanbul içinde ve civarında yer alan ve günümüzde kazılan Fikirtepe, Selimpaşa höyükleri, Yenikapı, Beşiktaş kazıları ile ilgili detaylar da yine ilgili yazı içinde bulunmaktadır.
Demir Çağı’nın orta dönemlerinden itibaren başlayan Arkaik Dönemde İstanbul, artık yeni yerleşimcilere ev sahipliği yapacak ve gerek bölgenin gerekse üç kıtanın ortasında olması ve hala bir geçiş noktası görevi görmesi sebebiyle kalıcı bir şekilde tarih ağacının büyük ve görkemli bir dalı olacaktır. Kaynaklarda çok az bahsedilmesine rağmen İstanbul kıyılarında bu dönemlerde birçok ufak köy yerleşimleri bulunmaktadır. İlk yerleşimcilerin antik Yunanistan’da bulunan Attika bölgesi içerisinde yer alan Megara’dan gelerek kurdukları Byzantion (Latince Byzantium, Byzanz) İstanbul’un o dönemlerdeki ismi olmakla birlikte Helen dönemi ve Roma Cumhuriyeti ile Roma İmparatorluğu dönemi içerisinde gelişmeye başlamış ve Bizans İmparatorluğu zamanında Konstantinopolis ismini almıştır. Bu yazımızdaki konu ise işte bu ilk yerleşim olan Byzantion ile birlikte, Helen ve Roma Cumhuriyeti dönemi İstanbul’u olan Byzantium’un ilk halidir.
Günümüze kadar artık kalıntılar dışında hiçbir yapısı gelmemiş olan ve Bizans İmparatorluğu tarafından kendi imar hareketlerinde, yapılarında ve tapınaklarında kullanılan Byzantion tarihçesi, kültürü ve mimarisinin araştırıldığı bu yazı, pek tabi ki kadim İstanbul kentinin artık çok uzak bir geçmişidir. Evrende her şey değişim halindedir ve değişmeyen tek şey değişimdir sözcüklerini onaylarcasına bir devinimle üzerinden imparatorluklar, devletler, kültürler geçen İstanbul’un Demir Çağı tarihi halâ bir labirentler silsilesidir ve günümüze kadar gelen bilgilerin çoğu antik kaynaklar ve İstanbul’a uğramış olan gezginlerin, seyyahların bilgilerinden derlenilenlerdir.
Byzantion Dönemi veya İlk Tarihi İstanbul Kuruluş Efsanesi
Kendi tarihi içerisinde, hemen hemen büyük kentlerin hepsinde bir kuruluş efsanesi vardır. Ancak tarihe yön vermiş olan kentlerin efsaneleri ise diğerlerine göre daha akılda kalıcıdır. İstanbul tarihi Byzantion dönemi kuruluş efsaneleri ise günümüze kadar aktarılmış özel yerlere sahip olan ve göndermelerle doludur. Bu efsanelerden tarih boyunca en bilineni denizler tanrısı Poseidon’un oğlu olan Kral Byzas’ın antik Yunanistan kenti Megara’dan ayrılarak ‘körler ülkesi karşısına’ kurduğu yerleşimdir. Körler ülkesi olarak geçen yer ise Kalkedon (günümüzde Kadıköy)’dur. Kalkedon’u kuranlar denizin diğer tarafındaki verimli yeri göremeyip denizin doğu tarafına yerleşimlerini kurdukları için bu isimle anılmışlardır.
İstanbul Tarihi ve Byzantion Dönemi Kurucu Kral Byzas
Efsaneye göre Kral Byzas yanındakilerle Kalkedon’a gelir ve Sarayburnu civarının doğal korunaklığını, güzelliğini görerek ‘Kalkedon’u kuranlar burayı nasıl fark edememiş, herhalde bunlar kör, burası da körler ülkesi’ olsa gerek demiştir. Sonrasında ise Sarayburnu civarına döner ve Sarayburnu’nda Bosporos Akra olarak adlandırdıkları yerde karaya çıkarak bölgeyi alır ve günümüzde İstanbul demiş olduğumuz Byzantion kentinin temellerini atar. Bir rivayete göre de Kral Byzas’a Delphi’deki Apollon Tapınağı’nın baş kâhini, körlerin karşısına bir şehir kuracağını söylemiştir.
Efsane bu şekilde olsa da Tarihöncesi zamanlarda şu anda tarihi İstanbul Yarımadası demiş olduğumuz bölgede ve civarda köy biçiminde ilkel yerleşim olduğu antik kaynaklar ve arkeolojik kazı sonuçlarınca bilinmektedir (İtalyan yazar Plinius’a göre Byzantion’un kurulduğu yerde, Lygos isminde bir köy vardır). Tarih ise yaklaşık olarak M.Ö. 667-658 yılları arasıdır. Hatta Herodot Byzantion’un Kalkedon’dan 17 yıl sonra kurulduğunu bildirmiştir. Piskopos Eusebios (263-339) ise kentin kuruluşunu Kalkedon’dan 26 yıl sonraya tarihlendirmiştir. Byzantionlu Dionysios’a göre ise kent M.Ö. 695 yılında kurulmuştur. Hatta antik kaynakların çoğuna göre (Strabon, Plinius) Kalkedon da Megaralılar tarafından kurulmuştur.
Megaralı Kral Byzas bir yerleşim yeri kurmak için yola çıktığında yanında antik Yunan kentlerinden Korint, Argos ve Boeotia’dan gelenler de vardır. Gerçekten de ilk olarak günümüzdeki Sarayburnu’ndan Ahırkapı’ya kadar olan bölgede kurulan Byzantion’un verimliliğinin kaynağı balıklar olmakla birlikte Haliç de bölgeye harika bir koruma ve stratejik önem katmaktadır.
Bu coğrafik önem sonraki yıllarda o kadar güçlenecektir ki, Anadolu’nun batısındaki şehir devletler ile Yunanistan tarafındaki şehir devletleri, Karadeniz bölgesi içinde kalan diğer devletlerle ticaret yapmaya başladığında ve bu ticaret hacmi genişlediğinde Byzantion’un yeri çok daha iyi anlaşılacaktır. Hatta M.Ö. 200’lü yıllarda yaşamış olan Yunanlı tarihçi Polibios (Polybios) yazdığı tarih kitaplarında bu ticaretin öneminden, Pontus ile Helen kentlerin arasındaki bu stratejik noktadan bolca bahsetmiştir.
Megaralılar Kimdir?
Antik Megara, Yunanistan’ın güneyinde günümüzde Saronikos körfezinde bulunan modern Megara kentinin bulunduğu yerleşimin adıdır. Antik Megara kenti M.Ö. 1100 yıllarında Dor İstilası’na uğramış ve M.Ö. 900’lü yıllarda ise Ege’de Megarya ticari kolonileri kurmak için harekete geçmiştir. Byzantion ile birlikte İzmit Körfezi (Bitinya bölgesi, Bithynia) ve Kırım Yarımadası’nda da antik yerleşimler kurmuşlardır.
Aynı zamanda M.Ö. 7.yy ve 6.yy’larda Anadolu’nun batısındaki Filozoflar Kenti olan Miletos (Milet antik kenti) ile güçlü bağları olup, bu kent ile sömürge ittifakı kurmuşlardır. Bu iki antik kentin yapı olarak birbirine benzediği antik kayıtlarda geçmektedir. Megara’nın aynı zamanda Byzantion ile de birbirine benzediği söylense de bu konuda kesin ve net bir kaynak yoktur.
Bir şehir devleti olan antik Megara, bir kral tarafından yönetilmekle birlikte, kendi adına sikkeleri olan, sanata ve kültüre önem veren bir kenttir. Her ne kadar kendileri gibi Attika bölgesinde bulunan Spartalılar gibi savaşçı olsalar da Megaralılar ticareti her zaman daha ön planda tutmuşlardır. Bununla birlikte İstanbul Boğazı’nın Trakya tarafında Byzantion’u kurduktan sonra Megara kentinin tam bağımsızlığını kazandığını bazı antik kaynaklar yazmaktadır.
İstanbul Tarihi Byzantion Dönemi
Megaralı Kral Byzas’ın kenti yanındakilerle Sarayburnu civarında kurmasından sonra kent, konumu itibari ile hızlı biçimde genişlemeye başlamıştır. İstanbul’un bilinen ilk ismi Kral Byzas’tan dolayı Byzantion’tur. Günümüzde kazılardan elde edilen bilgiler sebebiyle Byzantion’un geçim kaynağının balıkçılık olduğu bilinmektedir. Yapılan kazılarda Byzantion dönemi sikkelerinin üzerinde palamut balığı figürü bulunmaktadır. Özellikle her yıl Karadeniz’den Ege’ye göç etmek için boğazı kullanan palamut balığı, Altın Boynuz’da (Haliç) adeta denizden fışkırmaktadır. Byzantion’a bağlı olan Delkos (Derkos, Terkos) Gölü’nde de balık bolca bulunmaktadır. Ayrıca Strabon gibi antik kaynaklar Byzantion’un dünyada balıkçılıkta ikinci ülke olduğunu belirtmektedir. Ancak aynı şey tarım için geçerli değildir. Byzantionlular, tarım yapacakları alanların Traklar tarafından yağmalanacağını düşündükleri ve bildikleri için tarım alanları geniş olmasına rağmen, ziraatten elde edilen ürünler çok daha azdır.
Klasik Dönem Byzantion Tarihi
M.Ö. 492-490 yılları arasında, Byzantion antik kenti kurulduktan aşağı yukarı 150 yıl kadar sonra Perslerden oluşan Ahameniş İmparatorluğu dördüncü imparatoru olan Darius I, General Mardonius komutasında, batı sınırlarını genişletmek ve Yunanistan’ı etkisi altına almak için seferler düzenler ve Byzantion kentini kuşatarak ele geçirir. Bu tarihteki ilk İstanbul Kuşatması diyebiliriz.
Pers seferleri sonrası bölgede kalan Pers General Mardonius ile Yunanlılar arasında M.Ö. 479 yılında Platea Savaşı çıkar. Savaş sonrası Persler geri püskürtülür ve Byzantion kenti ile bölgesi Spartalı General Pausanias’ın eline geçer ancak üç yıl sonra M.Ö. 476 yılında Byzantion, yönetim biçimi olarak demokrasiyi seçince bölgeden çekilir. Pausanias aynı zamanda Petrus Gyllius’a göre kentte imar çalışmaları da yapmıştır. Bu zaman sarfında Byzantion Delos Deniz Birliği’ne (M.Ö. 474 ile M.Ö. 404 arası) girerek vergi öder. Bilindiği üzere bu dönemde yani M.Ö. 460’lı yıllardan sonra Spartalılar ile Atina arasındaki çıkar ilişkileri düzenli ve istikrarlı bir şekilde gitmemektedir. Byzantion kenti ile Kalkedon kenti bu çıkar ilişkileri arasında savrulmaktadır. M.Ö. 431 yılında Peloponez Savaşı patlak verir. Uzun soluklu olan ve kendi içinde savaşlar barındıran bu savaş M.Ö. 404 yılında Atina’nın teslimiyeti ile biter. Savaş sırasında veba salgını olmak üzere çok zorlu bir süreç de geçirilmiştir.
Helenistik Makedonya Krallığı ve Byzantion Dönemi İstanbul Tarihi
M.Ö. 12.yy’dan itibaren Balkanlarda Haliakmon Irmağı (günümüzde Karasu Irmağı) çevresinde yerleşimleri bulunan ve aslen Yunanlı olduğu düşünülen Makedonlar, M.Ö. 7.yy’dan itibaren krallık kurmuşlardır. Bulunduğu coğrafyada aktif bir siyaseti olmayan Makedon Krallığı, Perslerin de himayesine girmiştir. Ancak M.Ö. 359 yılında II. Filip (II. Philippos)’in başa gelmesiyle tarih sahnesinde aktif olarak kendini gösterir ve artık Helen Dönemi (Helenistik Dönem) başlar. Bilindiği gibi II. Filip, Büyük İskender (III. Aleksandros)’in de babasıdır.
Balkanlarda II. Filip, çevresindeki kabileleri etkisi ve himayesi altına alarak büyümektedir. Antik Yunanistan’ın kendi içindeki savaşlarda taraf da olan Helen Krallığı M.Ö. 352 yılında içinde Byzantion da olan devletlere, Trak Kralı Kersebleptes’e karşı yardım etmiştir. Daha sonrasında ise Trak Kralını yenerek Trakya devletler birliği olan Odyris ülkesine hâkim olmuştur.
M.Ö. 342 yılında Atina’ya gözünü diken II. Filip, Atina’nın can damarı olan boğazları kontrol altına almak istemiştir. Bundan dolayı da M.Ö. 340-339 yılları arasında Atina’nın buğday alımında kullandığı yolların üzerinde olan Byzantion’u kuşatmış olsa da kenti ele geçirememiştir. Bu kuşatma da İstanbul’un ikinci kuşatması olup İstanbul Byzantion tarihçesi açısından önemlidir. Bu noktada ilginç bir bilgi vermekte fayda var. Kenti ilk kuşatan ve ele geçiren Persler, Makedon Krallığı’nın bu kuşatmasına karşın Byzantion kentine yardım etmek için destek kuvvetleri yollamışlardır.
Büyük İskender Zamanı ve Sonrasında Byzantion Tarihçesi
M.Ö. 336 yılında II. Filip suikast sonucu öldürülünce, krallığın başına Büyük İskender (III. Aleksandros) geçmiştir. Büyük İskender M.Ö. 334 yılında Çanakkale Boğazı’nı geçmek için dubalardan köprü yaptırmış ve Asya Seferi’ne çıkmıştır. Asya seferi esnasında ise Byzantion’a dokunmamıştır.
Diadokhlar Dönemi Byzantion Dönemi İstanbul Tarihi
Diadokhlar Dönemi, bilindiği üzere Büyük İskender’in ölümü sonrası, Helen İmparatorluğu’nun etkisi altında olan bölgelerin dört büyük komutan tarafından paylaşıldığı ve yönetildiği, aynı zamanda birbirleri ile de zaman zaman savaştığı dönemdir. Bu dönem İstanbul Byzantion tarihçesi için önemli bir dönemdir.
Zaten Büyük İskender’in ölümü sonrası Diadokhlar Dönemi (Diadohlar) olarak adlandırılan dönemde bölgeye hâkim olan komutan veya kralın yanında olan Byzantion kentini, M.Ö. 278 yılında Galatlar Anadolu’nun içlerinden gelerek Byzantion ve çevresini yağmalayarak tahrip ederler. Galatlar’ın yapmış olduğu kuşatma da İstanbul’un üçüncü kuşatmasıdır. Üçüncü Bitinya Kralı I. Nikomedes (M.Ö. 300 – M.Ö. 255)’in girişimiyle geri çekilen Galatlar, aynı zamanda Karadeniz’in batısında ve Trakya’da Tylis Krallığı’nı kurar. Byzantion kenti, vermiş oldukları haraçlarla Tylis Krallığı’na karşı kentlerini ayakta tutarlar.
Diadohlar Dönemi’nde Seleukos İmparatorluğu zamanı esnasında I. Antiokhos M.Ö. 266 yılında Pergamon valisi ve Kyzikoslular ile Byzantion’u kuşatmış olsa da (Byzantion’un dördüncü kuşatması) bir başarı elde edemez. II. Antiokhos ise M.Ö. 251 yılında Byzantion için tehdit oluşturmuş, ancak İskender’in bir başka komutanının kurduğu Ptolemaios hanedanlığından Mısır Kralı II. Ptolemaios tarafından gönderilen destek sayesinde kent ele geçirilememiştir.
Tylis Krallığı’na ödenen haraç veya vergiler Byzantion’u maddi olarak başka kaynaklara yöneltmiş ve bundan dolayı da boğazdan geçen gemilerden vergi alınması kararlaştırılmıştır. M.Ö. 220 yılında ticaretten para kazanan Rodoslular, konulan vergilerden dolayı Byzantion’a karşı savaşa girmiş, Bitinya Kralı da bu savaşta Rodosluların tarafını tutmuştur. Ancak Tylis Kralı aracılığıyla savaşa son verilmiş ve vergi de kaldırılmıştır. Bu dönemde ise kuşatma olmamış, düşman siyasi manevralarla uzaklaştırılmıştır.
Büyüyen Roma Cumhuriyeti Dönemi Byzantion İstanbul Tarihi
Gittikçe gelişen ve Doğu politikaları ile gerek Balkanlar gerekse Anadolu üzerinde şüphesiz başarılı dış politika güden Roma Cumhuriyeti’ne karşı, Byzantion çok akılcı bir siyaset yürütmüştür. Özellikle Yunanistan üzerinde hüküm sürmeye niyetlenen ve gittikçe hem askeri hem de siyasi olarak büyüyen ve imparatorluk kuracak olan Roma’ya karşı Makedonların yaptığı Makedon Savaşları’nın ilkinde Byzantion yöneticileri arabulucu görevini üstlenmişlerdir. Ancak 2. ve 3. Makedon Savaşları’nda doğrudan Roma İmparatorluğu tarafını tutmuşlardır. Bu İstanbul Byzantion antik kenti tarihçesi dönemlerinde Roma Cumhuriyeti ile yakınlaştığı ilk dönemlerdir.
Gelişen tarihi olaydan sonra M.Ö. 146 yılında Roma Cumhuriyeti ile müttefik statüsüne erişen Byzantion, yüzyıl boyunca bölgedeki isyan ve korsanlara karşı Roma Cumhuriyeti ile birlikte hareket etmiştir. Ancak M.Ö. 27 yıllarından itibaren artık bir imparatorluk haline gelen Roma, Byzantion ile ilgili kararlarını gözden geçirerek bazı siyasi manevralarla Byzantion iç işlerine karışır. Örneğin Roma Cumhuriyeti sınırları içinde olan Byzantion kentinden giden sürgünler, Byzantion’a geri gönderilir.
Roma, büyümeyi hedefleyen politikası ve gittikçe karışan iç sürtüşmeleriyle genişlemeye devam edecek, Byzantion ise siyasi manevralarla işgal edilmeden ayakta kalmaya çalışacaktır. Byzantion kentinin, Roma İmparatorluğu egemenliğine geçmesine daha 200 yıldan fazla bir zaman vardır. Bundan sonraki dönem olan Doğu Roma İmparatorluğu döneminde Byzantion tarihini (İstanbul Byzantium tarihçesi) ilgili sayfamızdan takip edebilirsiniz.
Byzantion Mimarisi ve Yerleşim Alanları
Günümüzde dahi hızlı bir şekilde imar ve iskân hareketlerinin görüldüğü tarihi kent, kuruluşundan itibaren bu özelliğini hiç yitirmemiştir. Ancak bu dönemi anlatan antik kaynaklar ve Orta Çağ kaynakları ilk yerleşimin Sarayburnu civarında Lygos isimli bir köy olduğundan bahseder. Bildiğimiz, İstanbul Byzantion tarihçesi içinde ilk yerleşim surlarının bugünkü Eminönü civarından başlayıp, Ahırkapı’ya kadar devam ettiğidir.
Antik Yunan mimarisine ve Antik Yunan Kültlerine veya dinine paralel olarak gelişim gösteren Byzantion aslında bir akropol kentidir ve günümüzdeki Topkapı Sarayı’nın olduğu yer kentin ilk tepesi olan Byzantion akropolüdür. Kentin merkezinde, kentin kuruluş efsanesinde de geçen Hekate başta olmak üzere çeşitli tanrı ve tanrıçalara ait tapınaklar kurulmuştur. Bunlar Zeus, Apollon, Artemis ve Afrodit Tapınakları başta olmak üzere Herodot’un bahsettiği Orthosia ve Dionysos Tapınaklarıdır. Yapılan çalışmalar sonucunda ayrıca Sarayburnu ucunda Poseidon Tapınağı, Rhea ve Tykhe Tapınaklarının olduğu da bilinmektedir.
Byzantionlu Dionysios ve Hesykhios ayrıca kentte sarnıçlar olduğunu, zincirle kapatılan dalgakıranlar olduğunu ve Prosphorion, Neorion gibi isimlerle limanlar olduğunu belirtmişlerdir. Yapılan kazılara istinaden M.Ö. 4.yy’da ayrıca iki limanın Yenikapı civarında olduğu da bilinmektedir. O dönemdeki sarnıçlar genelde kayalara oyulmuş olarak yapılmış, çok da büyük olmayan yapılardır. Özellikle Byzantium’da Roma Dönemi içerisinde büyüyen nüfusla birlikte sarnıçlar da önem kazanmış, yapıları değişmiş ve yer altında bulunan yapılar olarak günümüze kadar gelmiştir.
Hekate ve Byzantion
Hekate Kültü Byzantion açısından önemli bir yere sahiptir. Özellikle İstanbul Efsaneleri sayfasında anlatılan efsaneler haricinde, yapılan kazılar sonucunda bulunan ilk Byzantion sikkeleri üzerinde Tanrıça Hekate’ye adanmış Ay ve Yıldız figürleri bulunmaktadır. Bilindiği üzere Ay ve Yıldız figürleri Türkiye Cumhuriyeti bayrağı başta olmak üzere günümüzde hala birçok yerde kullanılmaktadır. Byzantion, Roma İmparatorluğu topraklarına katıldığında Sultanahmet Meydanı içinde bulunan antik Hipodrom’un yapılacağı yerde ise Byzantion’un önemli tapınaklarından Hekate Tapınağı bulunmaktadır.
Byzantion’un Boyutları
Konstantinopolis yazarlarının belirttiklerine göre Byzantion’un sadece günümüzdeki Topkapı Sarayı alanı kadar bir alanda olduğu söylense de Petrus Gyllius’a göre bu doğru değildir: kent daha geniş bir alandadır. Byzantion, daha sonra Phosphorion Limanı olacak Bosporos Akra’dan iç kale surlarından başlar, Eugenios Kulesi’ne (?) kadar uzanır, Akhilleus hamamı ve Urbicius kara suru kapısına ve Khalkoprateia’a (Acem Ağa Mescidi, Sirkeci Alemdar Yokuşu başı) kadar, Arkadianai hamamları (Ahırkapı – Cankurtaran) oradan İoannes kapılarına (Ayvansaray) geçerek tüm akropolisi kuşatmaktadır. Kurulduğu dönemde çok daha küçük olan Byzantion yüzyıllar sonrasında görüldüğü gibi içindeki tapınakların, yaşam alanlarının artması ile birlikte M.S. 2.yy sonlarında büyümüştür de aynı zamanda. Roma İmparatoru Septimus Severus, Byzantion’u yerle bir etmeden önce kentin surlarının uzunluğunun 40 stadion olduğu antik kayıtlarda geçmektedir. 1 Stadion kimi kaynaklara göre 180-200 metre arasındaki mesafeye denk gelmekte, kimi kaynaklara göre ise 600 Roma ayağına denk gelmektedir. Kentin alanı ise 35 stadia idi.
Byzantion’un Mimari Öğeleri
Üç tarafı denizle çevrili, surlarla korunan Byzantion kentinde bir antik Yunan kentinde bulunan tüm mimari ve şehircilik ögeleri bulunmaktaydı. Antikçağ kaynaklarında, erken dönem Byzantion kenti üç agoraya sahipti, bunlardan Strategion (Eminönü civarı) muhtemelen kentin en erken meydanlarından biridir ve ticari agora olarak kullanılmıştır. Thrakion meydanı Ayasofya’nın bulunduğu düzlüktür.
Antik bilgilere göre Byzantion akropolisi içinde güneye doğru dört yönde portikolarla çevrilmiş stoalar bulunan merkezi Tetrastoon bulunmaktadır. Sultanahmet meydanının olduğu yerde olan bu meydan yüzyıllarca işlevini sürdürmüş, daha sonra Augusteion olarak adlandırılmıştır, meydanda ayrıca Tyche ve Rhea’ya adanmış tapınaklar bulunmaktadır. Bu meydanlar (agoralar) Septimus Severus dönemi imar hareketlerinde tamir edilmiştir. Prytaneion, bouleuterion, gymnasion, stadion, tiyatrolar, Zeuksippos, Aias ve Akhilleus hamamları antik kaynaklar tarafından Byzantion’da olduğu bilinen ancak yeri saptanamamış Roma öncesi yapılardır. 1946 – 1952 yılları arasında Beyazıt ve Süleymaniye’de yapılan kazılarda Byzantion Nekropolisi’ne ait mezar stelleri ele geçmiştir.
Byzantion Surları (İstanbul’un İlk Surları)
İstanbul Byzantion tarihçesi ile bütünleşmiş olan Byzantion’u koruyan surlar, kentin limanından başlayarak daha sonra hipodromun yapılacağı bölgeye kadar uzanarak buradan Ahırkapı’ya iner. Byzantion’un ilk surları olan bu surlar hakkında günümüzde kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak M.S. 3.yy’da Yunan tarihçi Cassius Dio bu ilk surlardan bahsederken siperliklerinin iri kare bloklardan oluştuğunu ve tunç levhalarla birbirlerine tutturulduklarını yazmıştır. Cassius’un yazdıklarına göre üzerinde üstü kapalı seyirdim yolu ile düzensiz aralıklarla yerleştirilmiş sur kulelerinin olduğu bu surlar, kara tarafında yüksek, deniz tarafında ise alçaktır.
Sur kulelerinin akustiği de çok iyidir, öyle ki kulelerin birinden bağıran askerin sesi yedinci kuleye kadar gitmektedir. Romalı bir memur olan Herodianos’un aktardıklarına göre Byzantion’un surlarındaki taşların birleşme noktaları o kadar incedir ki, duvar örgüleri belli olmadığından tek bir taştan yapılmış gibi görünmektedir. Surlar ayrıca zincirle kapatılan iki de ufak limana sahiptir.
Günümüze kadar bu surlar gelememiş olsa da, bazı tezlere göre Topkapı Sarayı’nın etrafındaki surları (Sur-u Sultani), bu ilk Byzantion surlarının üzerine yapılmıştır ve özellikle İstanbul’un fethinden sonra bu surdaki taşlar, ilk surlardan kalan taşlarla yapılmıştır.
Byzantion Antik Tiyatroları
M.S. 440 yıllarında yazılan Notitia Urbis Constantinopolitanae isimli dönemin anıtları ve kamu binalarını anlatan rehbere göre Byzantion’da bugünkü Topkapı Sarayı’nın olduğu yerde, Byzantion akropolisinde bir büyük bir de küçük tiyatro bulunmaktadır. Bunlardan büyük olan amfitiyatro biçiminde Teatrum Majus, diğeri de normal tiyatro olan Teatrum Minus’tur. 1959 Yılında Topkapı Sarayı’nın 2. avlusunda, eski Yağhane ve arşiv binalarının yerinde yapılan kazılarda in situ vaziyette mermerden 11 parça tiyatro oturma sırası bulunmuştur.
Kız Kulesi Tarihçesi
Yapılması ve tarihçesi efsanelere bağlanan Kız Kulesi ve bulunduğu adacığın tarihi aslında günümüzden 2500 yıl öncesine dayanmaktadır ve Byzantion tarihçesi içinde geçmektedir. Antik Çağlarda buranın ismi Arkla (küçük kale) ve Damialis (dana yavrusu)’tir. Kulenin bulunduğu adacıktan İlk kez M.Ö. 431 yılında Rum araştırmacı Evripidis bahseder; boğazın doğu tarafındaki zamanla sahilden kopmuş olan kayalık üzerine Atinalı komutan Alkibiades, boğazdan geçen gemilerden vergi olmak için ufak bir kule inşa ettirmiştir. Sarayburnu ile bu adacık arasına zincir gerilmiştir ve adacık artık bir gümrük istasyonudur.
M.Ö. 341 yılında Atinalı komutan Chares, istasyonun bulunduğu yere vefat eden eşi için mermer sütunlu anıt mezar yaptırır. Neredeyse 1500 yıl boyunca bu şekilde kalan kayalığa, M.S. 1100 yıllarında ilk kule yapılır. İmparator Manuel’in yaptırdığı kulenin amacı düşman gemilerini boğaza sokmamak ve geçen gemilerden vergi almaktır. Bundan dolayı Mangana Manastırı (Topkapı Sarayı sahili) yakınına bir kule daha yapılır ve araya zincir çekilir. 1453 yılında Venedikliler Fatih’in İstanbul’u almasına yardımcı olmak için burayı donanma üssü olarak kullanırlar.
Fatih Dönemi Kız Kulesi
Fatih, İstanbul’u aldıktan sonra buraya içinde toplar olan ufak bir kale yaptırır. Daha çok gösteri için kullanılan bu kale boğaz savunmasında da etkilidir. 1600’lü yıllarda üzerine bir de fener konulduktan sonra kale yerine daha çok deniz feneri olarak anılmıştır. 1800’lü yıllarda kolera salgınında hastane olarak kullanılır ve kuleye bugünkü şekli 1833 yılında kazandırılır. 1959 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından radar istasyonu olarak kullanılan Kız Kulesi, Cumhuriyet Dönemi içinde çok tadilat geçirmiş olup 1965 yılında altındaki sarnıç betonla kapatılmıştır. Günümüzde restoran ve cafe olarak kullanılmaktadır.
Sarayburnu civarındaki Lygos köyü ve çevresinde kurulan Byzantion yüzyıllar içinde çeşitli zorluklara ve kuşatmalara rağmen büyümüş ve gelişmiştir. Kent neredeyse ilk surlarının çevrelediği alana sığmaz olmuş ve değişen yönetimiyle Byzantion Cumhuriyeti adını almıştır. Dönem artık Roma İmparatorluğu dönemi olacaktır ve Byzantion kenti bu dönemde de adını Byzantium olarak devam ettirecektir.
Ayrıca Byzantion Tarihçesi ile İlgili Kaynaklar:
İstanbul Gezilecek Müzeler ve Önemli Tarihi Yerler
Tarihöncesi Çağlarda İstanbul Tarihi
İstanbul Byzantium tarihi
İstanbul Konstantinopolis tarihi
İstanbul Osmanlı Dönemi Konstantiniyye Tarihçesi
İstanbul Tarihi Cumhuriyet Dönemi
Marmara bölgesi antik kentler ve tarihi yerler
Marmara bölgesi tarihi yer ve müze fotoğrafları
Ayasofya bilgileri
Aya İrini bilgileri
Kariye müzesi bilgileri
Yalçın Gülçin – II. Philippos ve III. Aleksandros Döneminde Makedonya Krallığı
Oğuz Tekin – Byzas’tan I. Constantinus’a kadar Eski Çağ’da İstanbul
Murat Arslan – İstanbul’un Antik Çağ Tarihi
Petrus Gyllius – İstanbul’un Tarihi Eserleri
Megara kenti tarihçesi
Helenizm Gölgesinde Diadokhlar Dönemi – Yüksel Altıntaş, Cuma Ali Yılmaz
Byzantion ve Kalkhedon’un Şehircilik Açısından İncelenmesi – Nisan Lordoğlu