Ayasofya efsaneleri, sanat tarihi ve mimarlık tarihinde önemli bir yere sahip olan Ayasofya ile ilgili birçok efsaneyi detaylı olarak anlatmaktadır. Özellikle Konstantiniyye’ye sahip olmuş medeniyetler, Ayasofya ile ilgili çok detaylı efsane, öykü geliştirmiştir. Doğal olarak öncelikle Bizans kültüründe görülen bu efsaneler, sonrasında ise İslamiyet’te de yaygın bir şekilde kendini göstermiştir.
İslami eserlerdeki bazı olaylar ve imgeler aslında kaynak olarak Bizans eserlerini referans alsa da, İslamiyet zamanında yazılan bazı efsanelerden etkilenen ve sonradan yazılan eserler de Bizans’a mal edilmiştir.
Bu içerikte Ayasofya efsaneleri çeşitli kaynaklardan derlenmiştir. Bazı efsanelerin kaynakçaları belirtildiği gibi bazılarının kaynakları bulunamamıştır. İnsanoğlu, tarihinin her bölümünde efsanelere daha çok rağbet etmiştir ve bununla birlikte bazı efsanelerin de her daim bir doğruluk payı olabileceği okurların tercihindedir. Bununla birlikte efsanelerdeki doğruluk payı da her daim sorgulanabilir. Belirttiğimiz gibi Ayasofya efsaneleri için bu efsaneler tarihsel süreçte bir yere sahip olup, insanların birbirini etkilemek için anlatılan gündelik hikâyeler bu bölümde yer almamaktadır. Ayrıca Ayasofya ile ilgili tüm bilgiler için Ayasofya ana sayfasına göz atabilirsiniz.
Ayasofya fotoğrafları için tıklayınız
Ayasofya Camii Ziyaret Saatleri ve Giriş Ücreti 2024
Ayasofya Camii giriş ücreti 2024 yılı itibariyle üst kat için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına 800 TL, eğer Müzekar var ise 425 TL, turistlere ise 25 Euro olarak güncellenmiştir. Gezilebilecek alanlar ise Ayasofya’nın üst katıdır. Ayasofya’nın üst katına çıkanlar aşağı kata inememektedirler.
Eğer ibadet için alt kata girdiyseniz üst kata çıkmak için bu ücreti vermeniz gerekmektedir. İbadet alanı olan alt kısma günün tüm saatleri girilebilse de turistik olan üst kısma ancak saat 19:00’a kadar girilebilmektedir.
Ayasofya Efsaneleri
Kilisenin yapımında 10.000 işçi çalışmıştır. (Ayasofya inşaatının öyküsü – Patria, Bizans).
İnşaatta 100 kadar bir mimarlar ordusu görev almıştır ve her mimarın yanında 5050 işçi çalışmıştır. (Yusuf bin Musa)
Ayasofya efsaneleri veya Ayasofya’nın bilinmeyenleri olarak ilk uzun efsanemiz, Şemseddin Karamanî’nin Hâza Tarih-i Beyan-ı Bina-i Ayasofya-ı Kebir adlı yazmasından: Adem peygamberden 5078 yıl sonra, doğudan Vezindud isminde bir padişahın çıkıp karalara ve denizlere hakim olduğu, İstanbul’a gelip havasını ve suyunu beğenince burada kalmaya karar verdiği ve tüm mimarlarını toplayıp bir şehir kurmak istediği belirtilmektedir. Efsaneye göre, yine bu padişahın soyundan geldiğine inanılan ve Âdem peygamberden 5750 yıl ve tarihten 75 padişah geçtikten sonra Konstantiniyye isminde büyük bir padişah geldiği belirtilir. Bu padişah devrinde kendisi kadar büyük bir hükümdar olmadığı ve tüm kaleleri fethedip tüm padişahları kendine bağlayan bu hükümdarın kendisine bağlı kaleler arasından İstanbul’u beğenip tahtını orada kılmaya karar verir. Sonra, bu padişahın, İstanbul’da büyük ve muhteşem binalar yaptırdığı anlatılan yazmada, yeri tam olarak belirtilmeyen ancak kollarından sadece bir tanesi muhtemelen sonraki (Jüstinyen dönemi) evreye intikal edebilmiş bir manastırdan bahsedilmektedir.
Ayasofya’nın Yapılışı Hakkındaki Efsaneler
Pagan mabedinin (2. Ayasofya’nın) yanarak yıkıldığı günün gecesi Jüstinyen o gece yattığında rüyasında yeşiller giymiş beyaz saç ve sakallı bir pîr kendisine seslenir. Mensubu olduğu Hazreti İsa’nın dinine şöhret vermesi için dünyada bir eşi benzeri olmayan büyük bir mabed yaptırmasını, malını mülkünü kendi dini için sarf etmesini ister. Jüstinyen uykusundan uyanınca bir süre fikir ve rüyasını ayırmaya çalışır ve hazinelerini bu büyük mabet için harcamaya, paganlarınkinden daha büyük bir mabet yaptırmaya karar verir. Bütün vezirlerini ve devlet erkanını o sabah toplayan Jüstinyen, gece gördüğü bu rüyasını anlattıktan sonra, atalarının her birinin Konstantiniyye’ye muazzam bir manastır yadigar bıraktığını ve kendisinin de artık bu şehir için ulu bir mabet yaptırıp, ömrü oldukça hazinesini bu bina için sarf etmek istediğini anlatır.
Şemsüddin’in anlattığı bir hikâyeye göre inşaat, toprak seviyesine geldiğinde, mimarlar kubbeleri ve dehlizleri nereye yerleştirecekleri konusunda anlaşmazlığa düşerler. Anlaşmazlığın üzerinden yedi gün geçer ve sekizinci gece Justinianus (Jüstinyen) rüyasında inşaatın üzerinde elinde bir levhayla gezen bir ihtiyar görür, levhada kilisenin planı vardır. İhtiyar planı krala verirken, ‘işte Ayasofya’nın planı’ der. Kral, ‘Ayasofya nedir’ diye sorduğunda, ihtiyar ‘Tanrı’nın evi’ demiştir. Kral uyanınca bu ihtiyarın Tanrı’nın iyi habercisi olduğunu anlar ve mimar İgnatios’u çağırtır. Oysa mimar da aynı rüyayı görmüştür. Kral, inşaat ustaları ve soylular ile inşaat alanına gidip mimardan planı getirmesini ister. Ayasofya’nın planı hepsinin hoşuna gider, temelleri bu şekilde çizilir. Sonra kral, ‘biliniz ki bu kilisenin adı ve planı bize öbür dünyadan gönderildi’ der. İşte kilisenin adı bugünden itibaren Ayasofya olarak kalmıştır.
Ayasofya Efsanelerinde Kaybolan Mimar
Anonim Tevârîh-i Âl-i Osman’da ise 3. Ayasofya’nın banisi Kostantin bin Alaniyye (Constantinus) olarak geçer. Buzantin (Byzantion) şehrini imar ederken, adeta tüm mal varlığını harcama pahasına Ayasofya’yı inşa etmeye başlar. Kaynakta geçen rivayete göre Ayasofya’nın mimarı, Frengistan’dan getirtilen çok hünerli ve maharetli bir mimardır. Binanın temel hafriyatı yapılırken, zemin suyuna inilene dek toprak kırk arşın kazılır ve temel derinliği bu denli yüksek olur. Ayasofya’nın duvarları kârgir olarak inşa edildikten sonra kubbesi örülmüştür. Ancak kubbenin tam üstü kapatılacağı sırada binanın mimarı ortadan birden kaybolur. Mimar, hangi şehirde aranırsa aransın asla bulunamaz. Onu bulup getirecek olanlar için bile türlü ödüller vaad edilmiş olmasına rağmen kendisine bir türlü ulaşılamamıştır.
Konstantin, memleketteki tüm mimarları toplayıp yarım kalan inşaatı devam ettirmelerini istese de, bunlardan hiç biri buna cesaret edememiş ve bina 18 yıl boyunca bu şekilde yarım kalmıştır. Oysa kubbeyi eksik bırakıp kaçan Ayasofya’nın mimarı bu meyanda Frengistan’a gitmiş ve orada da ulu bir kilise inşa etmeye başlamıştır. 18 yıl boyunca o kilisenin yapımıyla uğraşan mimar kubbesini tamamlamak üzereyken kaçarak Konstantiniyye (Konstantinopolis)’ye geri gelir ve şehre girer girmez tanınarak onu aratan Konstantin’in huzuruna çıkarılır. Kendisine neden binayı yarım bırakıp kaçtığının hesabı sorulur. O da kendisinin kaçmadığını ancak binanın zemine oturması için bu kadar zaman geçmesi gerektiğini, aksi takdirde bina oturmadan kubbesini tamamladığında yıkılacağını söyler. Ardından yerine giderek binanın geçen 18 yıl içinde 4 arşın oturmuş olduğunu gösterir.
Ayasofya Efsaneleri ve Nuh’un Gemisi
Ayasofya’nın kapılarında kullanılan ahşaplar Nuh’un gemisinden alınmıştır. Sekiz somaki mermeri Kaf dağından getirilmiştir (Künhü’l Ahbâr). Bir başka efsaneye göre ise bu ahşaplar, Yahudilerin kutsal levhaları sakladıkları sandığın tahtasıdır.
Ayasofya’daki Melek
Ayasofya yapılırken şantiyede bekleyen genç bir inşaat bekçisi vardır. Bu bekçi, Ayasofya içinde Aziz Mikail’e adanmış küçük bir kilisede beklerken Aziz Mikail bu kilisede bekçiye görünür ve ‘bu kilisenin inşaat ustaları nerede’ diye sorar. Bekçi de, akşam yemeği için ustaların saraya gittiğini ve kendisinin de ustaların eşyalarıyla birlikte inşaatı koruduğunu söyler. Bunun üzerine Aziz Mikail ona ‘git ustalarına haber ver Ayasofya’ya adanan bu kiliseyi acilen bitirsinler’ der ve ekler ‘bende İsa’nın gücü bulunduğu için sen gelene kadar burayı ben bekleyeceğim ve ayrılmayacağım’ der. Bunun üzerine bekçi saraya giderek imparatora Aziz Mikail’in kendisine göründüğünü ve dediklerini anlatır. İmparator da bu genç inşaat bekçisini Roma’ya gönderir. Böylece bekçi hiç dönemeyeceği için Ayasofya’yı bir melek koruyor olacaktır. Bu efsane ile ilgili olarak Piri Reis de 1525’de yazdığı Kitab-i Bahriyye isimli eserinde de aslında bekçinin Delos adasına bırakıldığını yazmıştır.
Ayasofya efsaneleri arasında Ayasofya’da bulunan melek efsaneleri bir tane değildir. Aziz Gregorios, Ayasofya kilisesinde bir sütun yanında görülmüş olup yaşayan halk göğsünü ve omuzlarını bu sütuna sürtüp öptüğünde hastalıklarına çare bulmaktadır. Ayasofya içerisine girerken sol tarafta olan bu sütun bakır levhalarla kaplanmıştır (Novrogodlu Anton).
24 Mayıs 1453 tarihinde gece, Ayasofya kilisesinin üst kat pencerelerinden büyük bir alev çıkmakta ve bütün kubbeyi sarmaktadır. Orada bulunanlar bu olaya şahittir ve hep bir ağızdan ‘Kyrie Eleison’ diye dövünmektedirler. Işık hüzmesi ağır ağır göğün duvarına dayanır. Göklerin kapısı açılır ve ışık hüzmesi içinde kaybolduktan sonra gökteki kapılar kapanır (Türklerin İstanbul kuşatmasında olan Rus tarihçi Nestor İskender). Böylece efsaneye göre Ayasofya’yı koruyan melek şehir düşmek üzereyken, Ayasofya’dan ayrılmıştır.
Ayasofya’da Bir Kadın Mezarı
Ayasofya üçüncü defa yapılırken, yapılacak yeni yapıya yakın olan evlerin yıkılması gerekmektedir. Yakınlarda bulunan tüm ev sahiplerinin biri hariç hepsi kabul eder. Evini yıktırmak istemeyen dul bir kadındır (dul Anna) ve gelen tüm teklifleri geri çevirmektedir. İmparator ise kadının kendi rızasıyla evini yıkmak istemesini, istemektedir. Kadın imparatora ancak Ayasofya’nın içine gömülürse evini yıktıracağını açıklar. İmparator kabul eder. Kadın ölünce, Ayasofya apsisinin kuzeyindeki kemerin altına defnedilir.
Jüstinyen’in hazinesi ancak Ayasofya’nın “perluperina” denilen direkleriyle yarım kubbelerini yaptırmaya yetmiştir. Hesap defterlerine göre on dört kere yüz bin târ harcanmıştır. Bir târ 1000 tam altına tekabül etmektedir. Bu meblağ 1.400.000 târ =1.400.000.000 altına eşdeğerdir. Ana kubbenin tam bağlanacağı sırada, ortasında bir sofra miktarı boş yer kalmıştır. Hazinedeki para tükenmiştir. Bu sırada Ayasofya’da bir ak saçlı ihtiyar belirmiş, bir hazine yeri gösterip, bu hazineyle binanın tamamlanması sağlanmıştır. (Osmanlı dinarına göre 4.000.000 altın)
Ayasofya Hakkında Diğer Efsaneler
Ayasofya’daki iç kemerler örüldükten sonra kemer taşlarının bitim yerlerine erimiş demir dökülür. Kubbenin harcına 12 ayrı devirde dünyadan göçmüş peygamberlerin birer parça kemiği katılmıştır.
Hz. Muhammed’in doğduğu gece Ayasofya’nın kubbesinin yıkıldığı bazı kaynaklarda yazmaktadır.
Ayasofya’nın altında on kadırganın yüzebileceği genişlikte bir yeraltı su deposu vardır (Ruy Gonzales de Clavijo). Tapınağın altı boştur ve damından akan sular buraya dolar. Kimilerinin Ayasofya’dan denize kadar, gemilerle yer altı kanallarından gidilebileceğine inanılır (Grelot).
Maslama bin Abd al-Malik (Emevi komutan), Konstantiniye önlerine gelir ve şehri kuşatır. İmparator Leon, Maslama’ya kuşatmayı kaldırması için yalvarır ve karşılığında haraç ödemeyi kabul eder. Ancak Maslama bunu kabul etmez. Bunun üzerine Maslama’ya ne istediğini soran imparator, şehri görmeden buradan ayrılmayacağı cevabını alır. İmparator kabul eder ancak tek başına gireceğini ordusunun içeriye alınmayacağını bildirir. Maslama da bunu kabul eder ve iki kılıç, bir mızrak ile kente girer. Doğru Ayasofya’ya gelir ve atıyla içeri girer. Ayasofya içinde zengin taşlarla bezeli büyük bir haçı eline alarak atının eyerine asar. İmparatorun kendisini uyarması üzerine Maslama, haçı almadan çıkmayacağını söyler. (Kitab Muhadarat al-abrar ve müsamarat al-ahyar)
674 yılında Konstantinopolis, Araplar tarafından kuşatılmış ve dört yıl boyunca bu şekilde kalmıştır. Bu kuşatmada Hz. Muhammed’in dostu ve sancaktarı Eyüp Ensari de bulunmuştur. Eyüp Ensari kuşatmanın kaldırılmasına karşılık Ayasofya’da ibadet etmek istemiş ve bu teklifi kabul edilmiştir. Osmanlı efsanesine göre katedralde yapılan ibadetin ardından haince öldürülmüştür. Eyüp Ensari’nin kemiklerini bulan 2. Mehmet de ona bir türbe yaptırmıştır. Bu olay aslında Ayasofya’nın Müslümanların gözündeki önemi göstermektedir. Çünkü Hz. Muhammed, Ayasofya’da namaz kılacak ilk kişinin cennete gideceğini bildirmiştir.
Ayasofya’da Mekke Kumu
Yine 7.yy.’ın başlarında Ayasofya’nın yarım kubbelerinden biri çökmüştür. Konstantinopolis’teki en iyi ustalar bile kubbeyi yeniden inşa edememektedirler. Bunun üzerine imparator, Hz. Muhammed’e elçiler göndererek tavsiyesini almak ister. Elçiler döndüklerinde kubbenin yapım formülü ile birlikte Mekke’nin kumundan ve peygamberin tükürüğünden oluşan bir miktar harcı da getirirler. Böylece kubbe bunlardan yapılır ve peygamberin yaşamı süresince bu yapıda bir daha çökme meydana gelmez.
Fatih Sultan Mehmet, Konstantiniye’yi fethettiğinde ilk olarak Ayasofya’ya gelir. Atından iner ve içeriye girer. Ayasofya’ya girdiğinde bir yeniçerinin avludaki mermerleri sökmeye çalıştığını görmüştür. Bir gürz darbesi ile yeniçeriyi engelleyerek “Bre nâbekâr! Yapı yıkılır mı? Ersen bir yapı da sen kur” demiştir.
Ayrıca efsane niteliği bile olmayan ama efsane olduğu uydurulan söylenceler vardır. Örneğin büyük avlunun yanındaki sütunların birinde, 6 metre kadar yukarıda Fatih Sultan Mehmet’in elinin izi olduğu söylenir. Sözde 2. Mehmet Ayasofya’ya atıyla girmiş ve atı şaha kalkınca, sultan düşmemek için sütuna dokunmuştur. Bu hikaye tamamen uydurmadır.
Teodora (Theodora) Hakkında Ayasofya Efsaneleri
Bizans denilince akla gelen tarihi kişiliklerden biri de Teodora’dır.Yeşilçam filmlerinde adını sık sık duyduğumuz Teodora, İmparator I. Justinianos’un eşi olmakla birlikte, bir soylu değildir. İmparatoriçe olduğu yıllarda Bizans Sarayı’nda bir çok entrika yapmış ve kötü bir şöhrete sahip olmuştur. Bu konuda özellikle İmparator Justinianus ve İmparatoriçe Teodora zamanında yaşamış ve sarayın resmi tarihçisi olan Prokopius, Bizans’ın Gizli Tarihi (Türkçe’ye çeviren Orhan Duru) isimli kitabında bunları anlatmıştır. Kitaptan alıntılayacağım ufak bir hikaye Teodora’nın ne kadar kötü olduğunu anlattığı kadar entrikacı olduğunu da gözler önüne sermektedir:
Babaları ve büyükbabaları konsüllük yapmış iki kız kardeş vardır. Bu kızların uzak akrabaları da senatoda yer almıştır. Kızların eşleri ölünce dul kalırlar. Teodora kız kardeşlerin uygun bir hayat yaşamadıklarını öne sürerek iki aşağılık adamı, koca olarak seçer. Kızlar bunun üzerine Ayasofya’ya girerek, vazftizhaneye sığınırlar ve vaftiz havuzuna tutunurlar. Fakat Teodora bu kız kardeşleri burada uzun süre aç bırakır ve çeşitli işkenceler yapar. Kızlar da bir süre sonra bu acılara dayanamayarak evlenmek zorunda kalırlar.
Bizans’ın Gizli Tarihi
Bir Bizans saray tarihçisi olan Prokopius’un “Bizans’ın Gizli Tarihi” isimli kitabı okunmaya değer bir kitap. İlk elden gördüğü ve yazdığı yazılar bize, zamanının imparator ve imparatoriçesinin aslında ülkeyi nasıl entrikalarla yönettiğini göstermesi bir yana, yine imparator ve imparatoriçenin birbirlerine oynadıkları gizli oyunları da ortaya çıkartmaktadır.
Konu Teodora’ya gelmişken yine aynı kitaptan bir kaç bilgi vermekte fayda var. Prokopius, İmparatoriçe Teodora’nın İtalya’nın Ravenna kentindeki bir kilise duvarında mor bir giysi içinde mozaiği bulunduğunu yazmaktadır. Mor, Bizans imparatorlarının ve imparatoriçelerinin rengi veya simgesidir. Mor odada doğarlar, mor salonlarda tahta çıkarlar ve öldüklerinde mor lahitlere konulurlar.
Teodora, yoksulluğun en alt düzeyinden gelmiş, sirklerde tiyatrolarda fırtınalı günler geçirmiş, aşkları ile ilgi toplamıştır. Teodora, aha sonra da imparator Justinianus’un eşi olarak en görkemli zamanında Bizans İmparatorluğunun yönetimini paylaşmıştır.
Ayasofya hakkında diğer tüm bilgiler için bu sayfayı ziyaret edebilirsiniz.
Ayasofya mimarisi bilgileri ve fotoğrafları için bu sayfayı ziyaret edebilirsiniz.
Ayasofya tarihçesi ve diğer bilgileri için bu sayfayı ziyaret edebilirsiniz.
Ayasofya’nın mozaikleri ve mozaik fotoğrafları için bu sayfayı ziyaret edebilirsiniz.
Ayasofya gezginleri için ilgili sayfayı ziyaret edebilirsiniz.
Ayrıca İlgili Kaynaklar:
Bizans tarihi.
İstanbul Osmanlı tarihi.
İstanbul tarihi yerleri
Bizans Mimarisi – Semavi Eyice
Türk Metinlerinde Konstantiniye ve Ayasofya Efsaneleri – Stefanos Yerasimos
Ayasofya – W.Eugene Kleinbauer & Antony White
Ayasofya Müzesi – Erdem Yücel
Ulu Mabed Ayasofya – İsmail Kandemir
Ayasofya’nın Mimari Özellikleri ve Süslemeleri – Ali Can Özçelik
Üç Devirde Bir Mabed-Ayasofya – Prof.Dr. Ahmet Akgündüz
Belgeler Işığında Ayasofyanın Geçirdiği Onarımlar (Doktora Tezi) – Hasan FıratDiker
Bizans’ın Gizli Tarihi – Prokopius
Ayasofya
Marmara bölgesi tarihi ve antik yerleşimler ve şehirlerin fotoğrafları
İstanbul tarihi yerler ve yapılar ve müzeler