Günümüzde İstanbul’da Bizans dönemi mimari yapıları içinde yer alan Tekfur Sarayı veya Porphyrogenitus Sarayı, gerek tarihi bilgileri, gerekse hem Bizans hem de Osmanlı dönemi içerisinde kullanım amaçları nedeniyle, en önemli yapılardan biridir. İstanbul’un Fatih ilçesinde Ayvansaray mahallesinde hemen İstanbul Surları (Konstantin Surları, İstanbul Kara Surları) ile iç içe olan Tekfur Sarayı, ayrıca İstanbul’un bir kısmına tepeden bakan hâkim bir konumdadır.
Başta Bizans olmak üzere günümüzde İstanbul’da bulunan Osmanlı yapıları ve Roma yapıları sayısı ne yazık ki çok azdır. Çünkü bu mimari yapıların çoğu zaman içerisinde ya deprem gibi doğal afetler ya kendinden sonra gelen imparatorluğun ya da medeniyetin ihtiyaç duyduğu yeni yapılarda kullanılmak üzere malzemelerinin devşirme olarak kullanılması ya da gelişen kent nüfus ve ihtiyacının artması sebebiyle ya yok olmuştur ya da dönüşerek yeni bir yapı haline getirilmiştir. Bu gibi yapıların birçoğu özellikle Bizanslı tarihçilerin yapıtlarında veya İstanbul gravürlerinde görüldüğü halde günümüzde artık ne yazık ki görülememektedir. Bunun haricindeki yapıların bir kısmı da İstanbul’da toprak altında kalmış ve yeni yapılan metro, İski veya buna benzer faaliyetlerin yapımındaki kazılar sırasında ortaya çıkartılmıştır.
Porphyrogenitus Sarayı ismi ile de anılan ve Bizans yapısı olan Tekfur Sarayı da İstanbul Surları ile birlikte yakın zamana kadar harabe halinde olmasına rağmen, restore edilmiş ve İstanbul tarihini yeni kullanımı ile ziyaretçilere aktaran yapılar arasına katılmıştır. İstanbul gezilecek tarihi yerler arasında, görülmesi gerekli olan bu Bizans konut mimarisindeki saray yapısı, Osmanlı Dönemi de dahil olmak üzere yüzlerce yıllık tarihi boyunca ayakta kalmayı başarabilmiş nadir yapılardan biridir.

Tekfur Sarayı Ziyaret ve Giriş Bilgileri, Giriş Ücreti 2025
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı İBB Kültür A.Ş. bünyesinde olan Tekfur Sarayı haftanın her günü ziyaret edilebilmektedir. Ziyaret saatleri ise pazartesi günleri hariç haftanın her günü 09:00 ile 17:00 arasındadır. Tekfur Sarayı ücret bilgileri 2025 yılında ise şu şekildedir: Tam bilet 50, öğrenci ise 25 TL’dir. Yabancı turistler için ise 300 TL’dir.
Ayrıca Ayvansaray Mahallesi, Şişhane Caddesi 24087 Fatih adresinde bulunan Tekfur Sarayı’nın resmi internet sitesi üzerinden soru sormak isterseniz 02125256130 numaralı telefonu da arayabilirsiniz. Tekfur Sarayı ve müzesi tarihi bilgileri ve eserleri içeriklerine geçmeden önce aşağıdaki linkler de ilginizi çekebilir.
Tekfur Sarayı ve Müzesi fotoğrafları için lütfen tıklayınız
Ayrıca bunlar da ilginizi çekebilir:
İstanbul Bizans dönemi tarihçesi, bilgileri ve yapıları
Byzantium dönemi bilgileri ve tarihi
Byzantion dönemi bilgileri
Tekfur Ne Demektir ve Anlamı Nedir?
Tekfur, Bizans İmparatorluğu zamanında vali düzeyinde olan yöneticilerle, Rumeli ve Anadolu’daki Hristiyan beylerine verilen genel bir isimdir. Osmanlıca da ise Hristiyan hükümdarlarına verilen genel bir san ve sıfattır. Kelime’nin aslı Takavor olup, taç taşıyan anlamındadır. Farsça ise Tekfur kelimesi ‘taç giyen’ anlamına gelmektedir ve Tekfur Sarayı da ‘hükümdarın sarayı’ anlamındadır.
Tekfur Sarayı Tarihi Bilgileri
İstanbul kara surlarına bitişik olan ve İstanbul’un altıncı tepesinde bulunan Tekfur Sarayı yapısı, aslında Blakhernai Saray (Blackhernae veya Blaherna) kompleksinin bir yapısıdır. Theodosius kara surlarının kuzeydoğu ucunda, Eğrikapı ve Edirnekapı kapılarının arasında bulunan Blakhernai Sarayı 10.-14. yüzyıllar arasında inşa edilmiştir. Gezginler tarafından birçok isimle anılsa da Osmanlı kayıtlarında Tekfur Sarayı olarak geçtiği için bu isim benimsenmiştir, birçok kez resmedilmiş, tablolara konu olmuştur.
Daha da geriye gidilirse Blakhernai Sarayı’nın inşa edildiği alanda Konstantin zamanına kadar giden surla çevrili bir yerleşim olduğu ortaya çıkarılmıştır. 5.yy başına tarihlenen ‘Notitia Urbis Constantinopolitanae’ adlı eserde birçok binası ile Blakhernai yerleşimi tanımlanmaktadır. 4. Yüzyılda Blakhernai 13 bölgeden oluşan Konstantinopolis’in 14. Bölgesi olarak eklenmiştir. Kara surları bu bölgede Blakhernai yerleşiminin mevcut surları ile birleştirilir, eski surlar yeterince güçlü olmadığı için de farklı sur katmanları ile güçlendirilir. Bu yerleşimin içinde yer alan Triklinosa (dinlenme odası, kabul salonu ve şapelden oluşan küçük saray) daha sonra üzerine yapılacak Blakhernai Sarayı yapılarının temelini oluşturur.
Bundan dolayı Petrus Gyllius’un ‘İstanbul’un Tarihi Eserleri’ kitabında Blakhernai Kilisesi ve sarayın kabul salonunun temellerini tarif edilmektedir. Yine Petrus Gyllius’un anlattığına göre Blakhernai Sarayı ve Kilisesi’nin hemen yukarısında kaynak suyu bulunmakta ve tonozlu yer altı geçitleriyle kent içine taşınmaktadır. Daha sonraki sarayın temelini oluşturan bu yapıların 1420 yılında Cristoforo Buondelmonti tarafından yapılan bir resmi bulunmaktadır.

Tekfur Sarayı Yapımı İçin İlk Adım Atılıyor
9. Yüzyıla gelindiğinde Theophilos zamanında halen surların güçlendirilmesi devam etmektedir, sarayın yapımı ile ilgili inşai faaliyet 10. Yüzyılda başlayacaktır. Bizans yapıları ile ilgili ve Bizans Dönemi İstanbul tarihi ile ilgili detaylı bilgilere Konstantinopolis sayfamızdan ulaşabilirsiniz.
Tekfur Sarayı’nın tam olarak ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmese de tarihçiler ve arkeologların üzerinde hem fikir olduğu konu 10.yy’dan sonra Bizans imparatorlarının İmparatorluk Sarayı olarak kullandığı Blakhernai Sarayı’nın bir uzantısı olarak yapılan bu yapının 12.yy sonları ve 14.yy başlarında yapıldığıdır. 12.yy’dan 15.yy’a, 1453 yılına kadar Bizans İmparatoru ve ailesinin resmi ikametgâhı olan Tekfur Sarayı, İstanbul’un fethi sırasında özellikle surlara bitişik olmasından dolayı büyük hasar görmüştür.
Bizans Dönemi Tekfur Sarayı (Porphyrogenitus Sarayı)
Blakhernai Sarayı, Aleksios Komnenos (I. Aleksios, 1081-1118 yılları arasında hükümdarlık yapmıştır) zamanında İmparatorluk Sarayı haline getirilir ve imparatorluk ikametgâhı burası yapılır. I. Aleksios’un torunu I. Manuel zamanında ise (I. Manuel Komnenos, 1143-1180 yılları arasında hükümdarlık yapmıştır) saray büyütülmüştür. Yapının genişletilme çalışması esnasında Tekfur Sarayı’nın da yapıldığı düşünülebilir. Ayasofya’nın yanında ve eski merkezin kalbinde bulunan Eski Saray’ın kontrolü zor olduğu için, daha derli toplu ve ayaklanmalardan korunmaya da elverişli olması Blakhernai Sarayı’nın imparatorluk ikametgahı olarak seçilmesine zemin hazırlamıştır.
Çoğu kaynakta Tekfur Sarayı olarak tanımlanan ama bazı kaynaklara göre ise ‘Mor Odada Doğmuş’ anlamına gelen Porphyrogenitus Evi olarak geçen yapı 1261 ile 1291 yılları arasında VIII. Mihail’in (VIII. Mihail Paleologos) üçüncü oğlu Konstantin için yapıldığı düşünülmektedir. Bir başka görüş ise yapının isminin 10.yy’da imparatorluk yapan VII. Konstantin Porphyrogenitus’ten (VII. Konstantinos) geldiği yönünde olsa da, bu bilgi kabul görmemektedir.
İmparator III. Andronikos (III. Andronikos Paleologos Konstantinopolis, 1328-1341) ve İmparator VI. İoannis (VI. İoannis Kantakuzenos veya John Cantacuzene, 1347-1354) dönemlerindeki iç savaşlardan dolayı saray ne yazık ki harabe haline gelmiş ve onarılmıştır. Blakhernai Sarayı 1204 yılındaki Latin istilası süresince Latin Kralları tarafından da kullanılır, fakat 57 yıl süren İstanbul’daki Latin istilası sonunda harabe haline gelmiş ve bir daha onarılıp kullanılmamıştır.

Osmanlı Dönemi Tekfur Sarayı
1453 yılındaki İstanbul fethinde ilk hedeflerden biri de imparatorluk ikametgâhı olduğu için Tekfur Sarayı’dır. Surlara bitişik olmasından ötürü Osmanlıların şehre girer girmez aldığı ilk imparatorluk binası olarak da ayrıca tarihe geçmiştir. 1453 yılından sonra Konstantiniyye olarak anılan Konstantinopolis’in şimdi Ayvansaray olarak anılan bölgesinde Rumlar, Yahudiler ve Müslümanların bir arada yaşadığı bir bölge olduğu, 16. Yüzyıldan sonra nüfusun artmış olduğu birbiri içinde konumlanmış mezarlıklardan da anlaşılır. 1453 öncesi harap durumda olan Tekfur Sarayı ve Blakhernai kompleksinin diğer yapıları, 1453 sonrasında da tamir edilip kullanılmamıştır.
1547 yılında Topkapı Sarayı’nda mutfak bölümünde çıkan yangın Tekfur Sarayı’nın da bulunduğu bölgeye ilerlemiştir. Daha sonraki yıllarda da yaşanan yangınlardan dolayı sarayın bulunduğu mahalle tamamen yok olacaktır. 1559 yılında Rönesans ressamı Melchior Lorck tarafından sarayın ve bulunduğu mahalle ile surların bir resmi yapılmıştır.
16.yy’da saray dönemin padişahları tarafından Anemas Zindanları ve Tekfur Sarayı başta olmak üzere bu kalıntılar hayvanat bahçesi olarak kullanılmış ve buraya iki adet fil, zürafalar ve diğer nispeten küçük hayvanlar getirilmiş ve kafeslerde yaşamaya bırakılmıştır. Hatta Fransız büyükelçisi Monsieur D’Aramon, anılarında (İstanbul görev tarihleri 1547-1556) buradaki hayvanlardan bahsetmektedir. 1665 yılında Topkapı Sarayı yangını ve 1673 Fener yangını, 1675 Mahmutpaşa yangını, 1685 Eyüp Çarşısı yangını ve böyle büyük yangınlar sonrasında Tekfur Sarayı iyice harabe haline gelmiştir.
Tekfur Sarayı Cam ve Çini Atölyesi olarak kullanılıyor
1719 yılında Sultan III. Ahmed’in Damat İbrahim Paşa’nın önerisiyle yazdığı ferman, İznik’ten bir grup çini ustasının fırınların her türlü ihtiyacını yanlarına alarak buraya gelmelerine ve burada çini yapımı için korunaklı bir merkez oluşturmalarını sağlamıştır. Saraydaki seramik atölyesi ile ilişkilendirilen ve saraya hizmet edecek bir imalathane olan bu merkezde, aynı zamanda çini yanında demir çubuk, fişek, barut ve III. Mustafa’nın fermanı ile cam da imal edilir, böylece Tekfur Sarayı çini ve cam atölyesine dönüştürülür. Ayvansaray olarak adlandırılan semtte yaşan Yahudi cemaati başta olmak üzere burada yerel beyaz kilden ‘İznik çinileri’ yapmaya başlamıştır. 19.yy’da Tekfur Sarayı semtteki Yahudiler için bir cemaat merkezi haline gelmiş olmakla birlikte cemaatin yoksulları da burada yaşamaya başlamıştır.
Üretilen çiniler o kadar ünlenmiştir ki, adeta bir marka haline gelmiş ve ‘Tekfur Sarayı çinileri’ diye anılır olmuştur. Döneminde birçok camide bu çiniler kullanılmıştır. Sultan III. Ahmed Çeşmesi, Hekimoğlu Ali Paşa Camisi bunlara örnektir. 17.yy’da Evliya Çelebi’nin de bahsettiği, Haliç’in çamurunun çömlek üretiminde kullanılma durumu alanda yapılan çalışmalar sonucu Filiz Yenişehirlioğlu tarafından kanıtlanmıştır. Kazılarda ortaya çıkan kırmızı hamurdan yapılan kil, tuğlalar, sırlı ya da sırsız çömleklerde Haliç çamuru kullanılmıştır. Bu atölyelerde hem İznikli hem de Kütahyalı ustalar çalışmıştır.
Tekfur Sarayı çinilerinin en belirgin özellikleri lale formu, birbirine paralel resmedilen motifler, sarı renk (Napoli Sarısı, Kütahya) ve yeşil sırlı bordürlerdir. En çok kullanılan motifler lale, kaplan postu motifi, Hatayi Çiçekleri, Saz Yaprağı ve Çintemani’dir. Saray için üretilen çini üretimi nispeten daha kısa zaman sürmüş, esas çömlek üretimi ile kentin ve çevre yerleşimlerinin ihtiyacı karşılanmıştır.
Yapılan araştırmalar sonucunda bilinmeyen bir sebeple 1911 yılında Tekfur Sarayı’nın yandığı ve o şekilde bırakıldığı düşünülmektedir. Çini atölyesi olarak kullanılmasının ardından Şişehane olarak da kullanılan yapı uzun bir süre bu şekilde kalacaktır. 1955 yılına kadar çevrede yaşamaya devam eden seramik atölyelerinin tamamı bu tarihten sonra kapanır.
Türkiye Cumhuriyeti Dönemi Tekfur Sarayı Bilgileri
20.yy’ın başından itibaren tekrar harabe haline gelen yapı cumhuriyetten hemen önce ufak bir onarım geçirir, 1955-1970 yılları arasında ise bu kez İstanbul’da ilk organizasyonu yapılacak olan Uluslararası Bizans Kongresi kapsamında dönemin Vakıflar mimar-restoratörü Cahide Tamer yapıda kapsamlı bir dizi onarım ve güçlendirme gerçekleştirir. 1955 yılında yapının bir kısmında ve kuzey tarafından bulunan Şişehane, buradan taşınmıştır. Aynı yıl Ayasofya Müzesi’ne bağlanan yapıda avludaki molozlar temizlenmiştir. 20.yy başından itibaren Alexander Van Millingen başta olmak üzere birçok araştırmacı saray kompleksi ve Tekfur Sarayı hakkında araştırma ve çizimler yapmaya başlamıştır.
Arkeolog ve Sanat Tarihçisi Filiz Yenişehirlioğlu tarafından 1993 yılında Tekfur Sarayı çini imalat fırınlarının bulunması için çalışmalar başlatılmıştır. 1995 yılında T.C. Kültür Bakanlığı tarafından kazı çalışmaları yürütülmüş ve bu kazılar 2001 yılında son bulmuştur. 2005 ile 2014 yılları arasında Tekfur Sarayı son olarak restorasyon geçirmiş ve Tekfur Sarayı Müzesi olarak İBB’ye bağlı olarak hizmet vermeye başlamıştır.

Tekfur Sarayı Müzesi Bilgileri ve Eserleri
Yaşamış olduğu zorlu süreç sonunda, ilk olarak Bizans İmparatorluk Sarayı olarak tarihte yerini alan, sonrasında çini atölyesi ve cam atölyesi olarak tarihi sürecine devam eden Tekfur Sarayı ilk olarak 2019 yılının Haziran ayında Tekfur Sarayı Müzesi olarak ziyaretçileri ile buluşmuştur.
Osmanlı ve Bizans dönemlerinde ‘yüksek saray’ olarak betimlenen Tekfur Sarayı yapısı, çeşitli gravürlerde ve resimlerde de bu şekilde tasvir edilmiştir. Üç katlı olan Tekfur Sarayı Müzesi yapısının ilk katında İstanbul kara surlarının gayet uzun ve detaylı bir maketi bulunmaktadır. Diğer iki katında ise Tekfur Sarayı içinde ve alanında Osmanlı Dönemi’nde yapılan Çini, Çömlek ve cam işleri sergilenmekte ve bunların bilgileri panolarca anlatılmaktadır.
Günlük kullanım için üretilen çömleklerden, matara, şişe ve sürahi için üretilen camlardan, dönemin önemli cami ve mimari eserlerinde kullanılmak üzere çinileri ve bu çinilerin replikalarını müzenin sergi salonlarında görebilmek mümkündür. Bunun yanında ayrıca sarayda İznik’ten getirilen ustalarca üretilen çinilerin motifleri hakkında da detaylı bilgiler mevcuttur.
Yine ayrıca Kandilli Camii mihrabında kullanılan, Louvre Müzesi sergi salonlarında bulunan ve burada üretilen İznik çinilerini, Hekimoğlu Ali Paşa Cami çinilerini, Cezeri Kasım Paşa Cami çinilerinin birebir replikalarını da burada görebilmek mümkündür.
Tekfur Sarayı Mimari Bilgileri
Bizans sivil mimarisinin en çarpıcı ve etkileyici örneklerinden olan Tekfur Sarayı’nın kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilgileri ne yazık ki kesin olarak bilinmemektedir. Günümüze kadar gelememiş olan Blakhernai Saray kompleksinin bir yapısı olan Tekfur Sarayı veya Porphyrogenitus Sarayı geç Bizans yapı sanatının en özgün örneklerinden biri olarak günümüze kadar birçok yıkım atlatarak gelmiştir.
Sağlam olduğu dönemlerde konumu ve yapısı itibariyle Yüksek Saray olarak isimlendirilen Tekfur Sarayı, dikdörtgen biçimli, üç katlıdır. Gravürlerde göründüğü gibi dik beşik çatısı ise günümüze kadar gelememiştir. Avlusu olan yapının yapı malzemeleri küfeki taşı ve tuğladır. Yapının iki katı surların üzerinden görülebildiği gibi ikinci katın zemini surlara oturmaktadır. Resimlerde, özellikle Piri Reis’in İstanbul haritasında şehre bakan doğu cephesinde bir balkon görülmektedir.
Sivri olan ve günümüze kadar gelemeyen çatısının kanatları, cephe ve duvarlardan dışarıya çıkıntı vermektedir. Günümüzde yapılan restorasyon sonrası yapının bu durumu özgün haline yansımamıştır. Ayrıca birinci kat ve ikinci kattaki duvar tuğlalarının örgüsüne ve düzenine bakılarak bu iki katın farklı zamanlarda veya dönemlerde yapıldığı düşünülmektedir. Pencereler mermer çerçeve ile çevrelenmiştir.
Avluya bakan cephedeki tuğla bezemelerin ve keramoplastik süs çömleklerinin ve pişmiş topraktan özel olarak biçimlendirilerek üretilen ve üzeri yeşil sırlı imal edilen keramoplastik bezeme elemanlarının bu cepheye özel bir doku kattığı gezginlerin tanımlarında betimlenmiştir. Surdışından suriçine gelirken Tekfur Sarayı’nın güneşin yansıması ile Yanan Saray, Işık Saçan Saray olarak da anıldığı bilinmektedir.
Tekfur Sarayı’nın zemin katı, payeler arasında ikişerli gri granit sütunla desteklenen açıklıklarla avluya bağlanmıştır. İmpost sütun başlıklarının bir kısmı günümüze kadar gelebilmiştir. Yapının güneyinde iç kısımda kazamatlar yer alırken dış cephe ortasında, mermer konsollara oturan çıkmanın içinde küçük bir şapel bulunmaktadır. Bu şapelin Bizans imparatorları tarafından kullanıldığı düşünülmektedir.
Tekfur Sarayı ve müzesi gerek barındırdığı çini, cam ve çömlek eserleri ile gerekse mimarisi ve konumu ile İstanbul içinde görülmesi gerekli olan müzelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda bulunmuş olduğu semti ve semt içindeki Kariye Müzesi’nin ziyareti açısından kesinlikle önemli bulunmaktadır.
Ayrıca İlgili Linkler:
İstanbul tarihi yerler
İstanbul tarihçesi
Marmara Bölgesi tarihi yerler ve müzeler
Marmara Bölgesi fotoğrafları
Kariye Müzesi
Bizans Dünyası Tekfur Sarayı Bilgileri
İstanbul’un Tarihi Eserleri – Petrus Gyllius (Latinceden çeviren Erendiz Özbayoğlu)
Tekfur Sarayı Kazıları ve Müzeleştirme Çalışmaları (ses kaydı) – Filiz Çalışlar Yenişehirlioğlu